Bölüm 9 : Zor Adam, Tutkulu Kadın

Start from the beginning
                                    

Herhangi bir yerde oturup yemek yiyeceğimizi düşünürken, bana otellerinde yemek yiyeceklerini söyledi ve ekledi, 'bu benim için bir sorun teşkil eder miydi?'

Gönderilen konuma doğru ilerlerken, Devrim'i görmemek için binbir türlü dua ettim. Kırktan fazla kez, 'onu görmeyeyim' diye söylendim çünkü bir şeyi kırk kez söylersen gerçekleşir denen bir deyiş vardı. Fakat işim batıl inançlı sözlere kalmışsa, başım belada demekti. Neredeyse iki haftadır onu görmüyordum. Görmeyi bekliyor muydum, onu da bilmiyordum. Beni hastaneye bıraktıktan sonra kaderin bizi bir yerlerde yine karşılaştıracağından emindim ama bir hafta sonra onu hala görmediğimde onu görmek gibi bir düşüncenin içimde oluşturduğu baskıyı görmezden geldim.

Arabamı Kuzgun Otel'in ihtişamlı giriş kapısının önüne yanaştırdığımda inmem için bekleyen valelere kısa bir bakış attım. Çantamı yan koltuktan aldım ve arabadan inip, anahtarlarımı beni bekleyen valeye uzattım. 

Biraz gergindim. Açıkçası çok gergindim. O adamın oteline adım atıyordum ve onu görmek istemiyordum. Onun benimle vakit geçirmek istemeyeceğinden adım gibi emindim, bu yüzden aynı masada oturup yemek yememizi beklemiyordum fakat onu görmenin bile beni gereceğini kabullendiğim için onu görmek istemiyordum.

Resepsiyona Armağan Kuzgun'un misafiri olduğumu söyledim. Ana yemek salonuna doğru ilerlerken etrafımı hayranlıkla süzmeden edemedim. Bu otelin mimarisi kime aitse, onu bizzat bulup tebrik etmeliydim. Alışık olduğumuz otellerden çok farklı bir mimari yapıya sahipti. Giriş, ana salona açılan kapı, asansörlerin ve geniş lobinin varlığı mükemmel bir biçimde ortada buluşturulmuştu. Kusursuzdu. Tavandan sarkan büyük avize ışıl ışıl parlıyordu ve gerginliğim biraz daha artarken nihayet yemek odasına giriş yaptık.

İnsan kalabalığına şöyle bir göz atarken, kulağıma çalınan hafif müziğin kime ait olduğunu düşünmeye başladım. Beni yönlendiren kişi sonunda bir masanın önünde durduğunda başımı çevirdim ve Armağan'ın gülümseyen yüzüyle karşılaştım. 

Ona kıyafetleri konusunda küçük bir nutuk çektikten sonra bana onun için bir dolap oluşturmamı söyledi ve ben ne giymesini istersem giyeceğini söyledi. Garipti, ancak üzerinde durmamıştım. Onun için yeni elbiselerden oluşan bir dolap hazırladım ve bu kolay olmadı, ancak seçimlerimden dolayı mutlu olduğunu gördüğümde, işimi yapmanın sevinciyle gururlanmıştım.

Bu akşam onun için seçtiğim mavi bir elbise giymişti. Sarı saçları ensesinde dağınık bir topuz şeklinde toplanmıştı. Gözleri ışıl ışıldı. Beni gördüğüne gerçekten çok sevinmişti. Ona doğru ilerleyerek eğildim ve onu yanaklarından öptüm. 

"Merhaba Armağan.."

Benden en az yedi yaş büyük olmasına rağmen ona abla yerine ismiyle hitap etmem konusunda ısrar ediyordu, ben de ona uygun davrandım.

Yüzünde samimi bir gülümsemeyle, "Merhaba Gamze."dedi. Ben karşısına geçerken beni süzdüğü gözümden kaçmadı. "Bu akşam çok güzel görünüyorsun." 

Ah. Utandım.

"Teşekkür ederim,"diye mırıldandım. "Her zamanki halim işte." Bugün yalnızca ince kollu şifon bir bluz, altına da siyah dar keten bir pantolon giymiştim. Saçlarımı ise at kuyruğu yapmıştım, ancak sabah hazırlandığım kadar iyi görünmüyordum. Dağılmış, yorgun ve bitkin gözüktüğüme emindim. 

"Kesinlikle her zamanki halin,"diyerek beni onayladı. Ancak ben her zamanki halim derken güzel göründüğümü kastetmemiştim. Her zamanki giyimimin bu olduğunu anlatmak istemiştim ancak onu düzeltmedim. Beni daha önce haber vermeden bu saatte akşam yemeğine çağırmasına şaşırmıştım. "Her şey yolunda mı?" 

PERİ ve KUZGUNWhere stories live. Discover now