2. Bölüm

2.4K 168 0
                                    

   Dairesine girer girmez yanına bavulunu ve gerekli eşyalarını aldıktan sonra hemen kendini dışarı attı. Ne yapacağından emin değildi fakat o yerde bir saniye daha kalamazdı; katlanamazdı. Her şeyi gidip polise anlatmalı mıydı? Hayır, annesi bu durumdayken içeri girmeyi göze alamazdı. Fakat dairede bir ceset olduğunu bir şekilde bildirmeliydi. Yaz sıcağında ceset dayanılmayacak bir hale gelirdi.

     Biraz düşündükten sonra en yakın ankesörlü telefona gitti. Polisi aradı ve ağzını mendille örterek cesedin bulunduğu adresi verdikten sonra hemen telefonu kapattı. Arkasına bakmadan oradan uzaklaştı. Yürümek zihnini açmıştı, artık daha net düşünüyordu. Şimdi ne yapacağına karar vermeliydi. Washington’a taşınalı daha dokuz ay olmuştu ve burada gece kalabileceği kadar yakın olduğu bir arkadaşı yoktu. Geceyi bir otelde geçirmeyi düşündü ama beş saat sonra havaalanında olması gerekiyordu. Birkaç saat için değmez diye düşündü. En iyisi havaalanında beklemekti.

     Bir taksi bulup havaalanının yolunu tuttu. Varınca biletini aldı ve kapısına gidip bulabildiği boş bir yere sığındı. Şimdi ne yapacaktı? Ya cinayet üzerine kalırsa? Neden kaslındı ki? Sonuçta o öldürmemişti.

     Ölü… Bay Silverman ölüydü ve ölmeden sadece yarım saat önce tam bir hıyar olduğunu tüm apartmanın önünde adamın yüzüne haykırmıştı. O söyledikleri bir bir aklına geldikçe genç kadına işkence ediyordu. Tanrı onu affetsin, çok kötü şeyler söylemişti. Bunları düşünüyordu ki vücudu biriktirdiği tüm adrenalini tüketerek onu uykunun huzurlu bilinçsizliğine sürükledi.

***

     Ajan Noah Davis bu davanın FBI ile ne gibi bir alakası olduğunu anlamıyordu. Altı üstü bir cinayet davasıydı. Orta yaşlı, bira göbekli adamın kanlar içindeki cesedine bakarken bunun düşünüyordu. Yerel polis bununla pekala başa çıkabilirdi. Büronun ilgilenilecek daha ilginç şeyleri yok muydu da sıradan cinayete bakıyordu.

“Noah!” Seslenen ortağı ve en yakın arkadaşı Alec’di. O cesedi incelerken Alec de apartman sakinleriyle konuşuyordu. “Herkesle konuştum; hepsi aynı şeyi söylüyor. Pek dışarı çıkmayan, karısıyla yaşayan sakin bir adam. Biz gelmeden yarım saat önce kiracısı Chloe Watson ile kavga etmişler. Daha çok Bayan Watson bağırmış çağırmış evine girip kapıyı çarpmış. En iyi kısmı ise şimdi geliyor; Chloe Watson evde yok. İçeri girdiğimizde eşyalarının toplanmış olduğunu gördük; tek bir giysi bile yok. Ofisi aradığımda aceleyle ilk uçağa yer ayırttığını söylediler. Uçağı iki saat sonra kalkıyor.”

“Kavga etmiş olması onu suçlu mu yapar?” Noah’nın her yerinden uyku akıyordu; tek düşünebildiği eve gidip kendini yatağa atmaktı. Bu lanet yerden ne kadar erken kurtulursa o kadar iyiydi.

“Hadi dostum, bütün bunlar seni de kıllandırmıyor mu?” Alec’in gri gözleri Noah’nın aksine heyecanla ışıldıyordu.

“Belki acil bir işi çıkmıştır?” diye ortaya attı Noah. Alec’in yüzüne bakınca onu asla inandıramayacağını anladı. “Cesedin üzerindeki izleri beklemeye ne dersin?”

     Saat neredeyse öğlen olmuştu ama Noah’nın uykuya müthiş derecede ihtiyacı vardı. Fakat suçlular rahat durmuyordu. Yine bir tanesiyle karşı karşıyaydılar. Dün geceki adamın otopsi raporu gelmişti. Alec yüzünde muzaffer bir ifadeyle kendine bakıp sırıttığında Noah başına bir şeyler geleceğini anladı.

“Cinayet silahı bir bıçak; sıradan, her evde bulunan cinsten. Tahmin et ne? Adamın cesedinin üzerinden kızıl-kahve bir saç teli çıktı. Laboratuara bunu kızın evinden aşırdığım bir başka saç teliyle test etmelerini istedim. Sonuç; uyum mükemmel. Hepsi bu da değil, cesedin boynundan yine o kadının, Chloe Watson’ın parmak izi çıktı.” Alec’ın sırıtışı şeytancaydı şimdi. “Hala bana onu savunabiliyor musun?”

TuzakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin