1. Bölüm

3.9K 176 0
                                    

“Hey, kızıl!”

    Ah, hayır. İşte, korktuğu başına gelmişti. Adam onu delikten gözetliyor olmalıydı. Kapıyı açarken ses çıkarmamaya özellikle dikkat etmişti, çünkü ev sahibi olan karşı komşusuna yakalanmak istediği en son şeydi. Bunun sebebi kirayı ödememesi de değildi.

“Efendim, Bay Silverman.” Adamın ne diyeceğini bildiği halde karşılık vermişti.

“Sözleşmeye göre bugün kiranı ödemen gerekiyor ama bilirsin seni severim,” dedi yılışık yılışık. Chloe bunun ardından ne geleceğini biliyordu ama yine de duymak sinirlerini şaha kaldırıd. “Hani diyorum ki karım olacak yelloz Jasmine de burada yokken yatakta bana eşlik edebilirsin ve bende kiranı ödendi sayarım.”

     Bu adam kendini ne sanıyordu böyle? O iğrenç bira göbeği, eski püskü, yakasından atleti ve göğüs kılları görünen sabahlarıyla tüm gün evde oturup NBA seyrederek seksi olduğunu mu düşünüyordu gerçekten. Harold Silverman, Chloe’de tiksinti ve acıma dışında hiçbir duygu uyandırmıyordu. Şu anda ise acıma tamamen yok olmuş, saf tiksinti kalmıştı. Sakinleşmek için derin bir nefes aldı. Aynı zamanda adamın suratına tüm hislerini haykıracağı için güç topluyordu.

     “Bugüne kadar ağzımı açmadım ama artık susamam.” Komşuları başına toplayacağını bile bile bağırıyordu. Otokontrol çok uzakta kalmıştı. İstese bile susamazdı ki zaten istemiyordu. “Bütün gün evde o iğrenç kılığınla yayılıp NBA izlemenin seksi olduğunu mu sanıyorsun? Belki de öz güvenin o kadar yüksek ki her kızın istekle kucağına atlayıp yalvaracağına inanıyorsun. Paran olduğu için kızların sana geleceğini de düşünüyor olabilirsin ama onlar sadece paranı çekici buluyorlar, seni değil. Şimdi kulaklarını aç ve beni iyi dinle ahbap; sen hayatım boyunca görüp tanıyabileceğim en iğrenç insansın ve senden tiksiniyorum. Şunu da eklemek istiyorum,” dedi sesini iyice azaltarak. Uzun mesafe koşmuş gibi nefes nefeseydi. “karına çok acıyorum. Acaba senin gibi bir hödükle evlenirken aklından ne geçiriyordu.”

    Ciğerlerini oksijenle şişirirken adamın şaşkın suratına ve elleriyle ağızlarını kapatıp birbirleriyle fısıldaşan komşularına baktı. Tek kelime etmeden çenesini gururla kaldırarak evine girdi ve kapıyı çarptı. Mağrurluğu buraya kadardı. Gözlerini kapatıp sırtını kapıya yasladı. Adamın teklifini duyduğu andan sonra dünyayı kırmızı görmeye başlamıştı. Biraz sakinleşmeye ihtiyacı vardı. Daha sonra aşağılık herife gidip kirayı suratına çarpacak ve en kısa zamanda bir ev bulup taşınacaktı.

     Bunları düşünürken telefonu çalmaya başladı. Annesi yedi aylık hamileydi ve bugün kontrole gidecekti. Arayan o olmalıydı; Chloe ona haber vermesini tembih etmişti. Katherine Watson hamilelik için epey geçkin bir yaştaydı, doktorlar bu durumun hem anne hem de bebek için tehlikeli olduğunu düşünse de annesi bebeği aldırmayı inatla reddetmişti. Ne olursa olsun ‘minik oğlunu’ doğurmaya kararlıydı.

“Efendim?” 

“CHLOE WATSON! Tam bir saattir seni arıyorum, nerelerdesin? Amacın beni meraktan öldürmekse tebrik ederim, bunu başardın. Küçük Dean bile çok endişelendi.”

“Özür dilerim, anne, eve daha yeni geldim. Beni ev telefonumdan aramaktan vazgeçmelisin.” O sırada dank etti. “Bir dakika, küçük Dean de kim?”

“Kardeşinin bir isme ihtiyacı var, eminim bunun farkındasındır. Bizde şimdiden alışması için ona ismiyle seslenmeye karar verdi.” Chloe bir bu eksikti der gibi elini alnına vurmak istedi.

“Hmmm. Kontrol nasıldı; doktor ne dedi?”

“İkimiz de gayet iyiymişiz.” Biraz durduktan sonra tereddütlü bir sesle konuşmaya devam etti. “Aslında, ben senden bir şey istemek için aramıştım. Biliyorsun doğum yaklaşıyor, kocaman bir göbekle iş yapamıyorum artık. Babanın da pek yardımı olmuyor. Biliyorsun, birkaç gün sonra üç aylığına bir araştırma gezisine gidecek. Ben diyecektim ki…” Chloe bunun ardından ne geleceğini tahmin etmişti. Annesi sanki kızmasından korkar gibi hızlı hızlı konuşarak bu söylediğini doğruladı. “Diyecektim ki, buraya gelebilir misin?”

Chloe de gitmesi gerektiğini biliyordu. Annesi zaten çok ileri yaştaydı, bebek bu durumu daha da zorlaştırıyordu. İç çekerek cevap verdi.

“Pekala, haftaya uçak rezervasyonumu yaptırırım.”

“Şey, hayatım, daha erken gelmen mümkün mü; mesela yarın?” Ohh, uçak bileti biraz tuzlu olacaktı ama bu durumda annesini reddedemezdi. Annesinin aksine Chloe onu kaybetmekten çok korkuyordu.

“Evet, tamam. Biletimi aldıktan sonra sana haber veririm.”

“Harika! Kendine iyi bak hayatım, görüşmek üzere. Seni seviyorum.”

“Bende seni, anneciğim.”

    Chloe telefonu kapattıktan sonra uçuş firmasını aradı. En erken bilet ertesi sabah saat altıdaydı. Yerini ayırtıp uçuş bilgilerini not aldıktan sonra telefonu kapattı ve başladığı işi bitirmeye karar verdi. Dönünce valizini hazırlardı. Zaten saat on bir olmuştu. Birkaç saat uyuduktan sonra havaalanına gider ve uçağa binerdi. Unutmadan patronuna da haber verdi. İşvereni Bay Jameson iyi bir insandı ve annesinin durumunu biliyordu, gitmesine bir şey demedi.

     Çantasından ev kirasını kaptı ve ev sahibinin kapısını yumruklama niyetiyle evden çıktı. Bay Silverman’ın kapısına gelince kapının zaten açık olduğunu fark etti. Bu çok garipti çünkü Bay Silverman bu konularda çok dikkatliydi; kapısını asla açık bırakmazdı. Chloe bir an parayı oraya bırakıp gitmeyi düşündü ama içinde kötü bir his vardı. Kapıyı tıklatarak seslendi. Cevap gelmeyince tereddütlü adımlarla içeri girdi ve oturma odasına doğru ilerledi. Televizyonda hala maç özetleri veriliyordu ama o koltuğunda değildi. Odanın biraz daha içine girince onu gördü. Bay Silverman bir kan gölünün ortasında camlaşmış gözleriyle yatıyordu. Çığlığı boğazında düğümlendi. Kaçmak istiyordu fakat bacakları hamur olmuş gibiydi, ne yaparsa yapsın kımıldamıyordu. Gözleri sabit bir şekilde adamın hala kan sızan gövdesine bakıyordu.

     Beyni daha düşünemeden her an hareketlenmesinden korkar gibi yavaşça yanına gitti ve iki parmağıyla ensesindeki nabzı bulmaya çalıştı. Kalbi atmıyordu, ölmüştü. Hızla geri çekilerek cesetten uzaklaştı. Kaşla göz arasında bunu ona kim yapmış olabilirdi? Rahatsız edici biri olabilirdi ama kimseye de zararı yoktu. Hala dehşet içindeydi.

     Chloe’nin aklı yavaş yavaş çalışmaya başlayınca bir anda orda daha fazla kalmaması gerektiğini fark etti. Biri onu görürse suç üzerine kalacaktı. Bir an önce bu evden, apartmandan ve hatta eyaletten uzaklaşmalıydı. Annesinin yanına,

California’ya gitmek şimdi çok daha çekici görünüyordu.

     Pencereden esen rüzgarla havalanan saçları gözüne gelmişti. Canı acıdığı için eliyle sertçe çekti saçlarını ve daireyi aceleyle terk etti. O görmedi ama saçlarını gözünün önünden çekerken kopan kızıl-kahve bir saç teli doğruca uçup cesedin göğsüne konmuştu. 

TuzakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin