SG-17

96.4K 5.2K 288
                                    

Tanıdık olduğum bu sıcaklıkta, kalp ritminde kaybolmadan önce ona son kez 'Seni seviyorum' demiştim. Yüzünü saçlarımın arasına gömünce beline doladığım ellerimi karnına doğru getirip onu ittirdim. "Ama artık seninle olmak istemiyorum," diye fısıldadım. Onu kendimden uzaklaştırırken kolları bir an gevşedi ama hemen sonra dirseklerimden tutup beni yeniden kendine çekti.

"Hayır, Nehir. Yapma bunu."

Yüzüne baktım. Gözyaşlarına. Elimle yanaklarındaki yaşları sildim. "Ben artık seni mutlu edemem. Sen de beni. Sana her baktığımda acı çekiyorum."

Kafasını salladı. "Biz bunun üstesinden gelebiliriz."

İlk defa o karşımda bu kadar güçsüz ve ben onun karşısında bu kadar güçlü duruyordum. Onun böyle olmasına alışık değildim. Üzülmesine. Yutkundum.

"Buse seni seviyor. O seni mutlu eder."

"Hayır. Nehir!"

"Evet. Ona bir şans ver." derken kolumu çektim. "Bunu yapma Nehir."

"Buse'yi üzme. Seni gerçekten seviyor."

Ulaş'ı orada bırakıp yürümeye başladım. Nasıl hissettiğimi bilmeden yürüdüm. Gözden uzak bir yerde çimlerin üstüne oturdum.

Kaç saat orada öylece oturdum bilmiyorum. Sakinleşmiştim ama. Hiçbir şeyi düşünmemeye çalışarak huzurlu olmayı istemiştim ve biraz yararı olmuştu. Evet en yakın arkadaşımın eski sevgilimi sevdiğini öğrenmiştim. Aslında bundan sonra hala yakın olabilecek miyiz bilmiyordum. Her şey bu kadar tazeyken onu bir süre görmesem daha iyi olurdu. Belki yıllar sonra bunları hazmedebilirdim. Belki yıllar sonra Ulaş'a içim acımadan bakabilirdim. Onu kendim Buse'ye yollamıştım ama ikisini birlikte görmeye şu an dayanamazdım. Belki sonra buna bile alışırdım ama şimdi değil. Her şey bu kadar tazeyken değil.

"Nehir! Nerdesin kızım sen ya? Seni arayıp durdum."

Selin'in geldiğini görsem de yerimden kalkmadım. Hava kararmıştı. "Batın gitmiş."

Batın. Çağatay'ı ziyaret etmeye onunla birlikte gitmiştik. Duyduklarımı o da duymuştu ama hiçbir şey yapmamıştı. Bana hiçbir şey söylememişti. Peşimden gelmemişti. "Nereye?" dedim ve bekledim.

"Bilmiyoruz. Çağatay onu arıyor. Biz sizin yanınızdan ayrılırken o kulübeye geliyordu. Bir daha görmedik."

Telefonumu cebimden çıkarıp onu aradım. Telefonu kapalıydı. Gözlerimi yumdum.

"Beni Ulaşla gördü."

"Ne? O senin yanına mı geldi?"

Ayağa kalktım. "Evet."

Selin bana devamını getir diye bakarken "Buse'yle birlikte olmasını söyledim," dedim. Kaşlarını kaldırıp salakmışım gibi bana baktı. "Hoşuma gitmese de Buse onu seviyor."

Selin hala anlamsızca suratıma bakıyordu. Çağatay koşarak yanımıza geldi. "Nehir sen ne yaptın?"

"Hiç hiçbir şey."

"Nasıl yaparsın? Ben seni uyardım!"

"Çağatay ne oluyor?"

"Selin sen karışma!"

"Bağırma yeter! Yanlış anladı tamam mı? Ben bir şey yapmadım."diye ben bağırdım bu sefer. Kafasını sallayarak, kızgınlığını çok net belli ederek bana bakıyordu. Selin'e baktım. Vermek istediğim mesajı neyse ki anlamıştı. Çağatay'ı kolundan tutup "Hadi gidelim," dedi ve yürümeye başladılar.

Yalnızlık ve karanlıkla yine baş başa kalınca yere oturup telefonumu elime aldım. Tekrar Batın'ı aradım.

Aradığınız kişiye şu anda ulaşıla...

Telefonu kapatıp cebime sıkıştırdım. Onu yüzüstü bıraktığımı düşünüyor. Beni ona sarılırken belki 'seni seviyorum' derken duydu. Benden nefret ediyor belki de. Bir kez dinlemedi ama. Neden demedi? Aynı benim Ulaş'a yaptığım gibi... Sadece gitti.

SADECE GİTWhere stories live. Discover now