onda gördüm, masumiyetin kanayışını

555 59 54
                                    

ardımda, kentin içinde, geniş ve dümdüz yollarda, lambaların soğuk aydınlığında, yaman bir toplumsal olay can çekişiyordu, pazar gününün bitişiydi bu.
- sartre

gittim, gittim, durdum.

insanın iliklerine işleyen soğuğu gördüm, yangınlar gördüm, mutluluğu ve huzuru gördüm. can gördüm, canan gördüm, kan gördüm. toprakta kan gördüm, taşta ve denizin yedi kat altında. canı, kanından ayrılanları gördüm.

hüznü gördüm, kendine "hüzün" diyenleri sonra. acıyı ve acıdan doğan acımasızlığı gördüm. bakmak ile görmek farklıymış, ben görenlerden olmayı öğrettim kendime. gittim, daha da yol kat ettim, yol ayrımına geldim ve gerektiğine yeni yollar açtım kendime. hayatta yollar vardı ve yollar yoktu; yokuşlar yollar olmasa dahi vardı ve insanın hayatı tercihlerinin sınırlarına mahpustu. ya bekleyecektin ya yürüyecektin, ya korkacaktın ya devam edecektin, ya da bir yolunu bulup göğe yükselecektin. uçacaktın, kanatlarını bulacaktın, diğerleri gibi olmayacaktın; olmayacaktım ben de, uçacaktım.

insanlar gördüm, göğü evi bellemiş insanlar ve dışarıda kalanlar. dışarıda kalanları gördüm, kabul edilmeyenleri, insan zihninin bir hastalığı olan önyargının yaraladıkları canlar gördüm. daha ötesini de gördüm, yaralı canların ötesini, kan gördüm, masumiyetin kanayışını gördüm.

küçük bir kadın gördüm sevgilisinin saçlarını okşayan, canı kılıçtan geçirilirken sevgilisinin adını sayıklayışını gördüm. sanki benim canım kılıçtan geçiriliyordu, ben hüzünden fazlasını gördüm. onu gördüm sonra, sevgilisini, boynundaki kesiği ve sırma gibi saçlarındaki kırıkları. çok kırık gördüm onda, bileklerinden şakaklarına uzanan kırık öpücükler gördüm.

"neden?" diye sordum onlara, canım kıyılıyordu benim, başka başka canlara sebepsizce kıyıyorlardı çünkü. "teninde başka bir kadının parmakları geziniyordu," dediler, lânetlediler, günahtı, yasaktı dediler. "onları tam şu köşedeki çiçekçinin önünde gördük." içim sızladı, çiçek kokuyordu ikisi de, içim sızım sızım sızladı.

kahramanlar gördüm, pelerinsiz kahramanlar, kanatları olmayanlar. emily davison'ı gördüm, füruğ ferruhzad'ı; canımın acısını, canlarının acısını gördüm. onlar gibi olmak istedim, bir dilek ağacı oluverip ne diledilerse vermek istedim onlara.

belki tanrı olmak istedim.

belki de istemedim. nefret ettim ondan, duyarsızlığından, insanı böyle insanlıktan mahrum bırakışından. bilemedim, suçlu tanrı mı insan mı hüküm veremedim. ama bir an için tanrı olmak, gerçekten tanrı olmak ve bütün bunlara bir son vermek istedim.

berkeley'i gördüm, hugo'yu ve din adamlarını, hepsinden nefret ettim ve hepsini delicesine sevdim. öğrendim, çok şey öğrendim gördüklerimden, inancın tanrı'dan güçlü olduğunu öğrendim. bağırdım sokaklarda, çatılara çıktım, caddelere, meydanlara. dışarıda kalan ve uçabilen herkesi, beklemekten ve sonu olmayan yolu yürümekten sıkılmışları çağırdım inanmaya. "yok," dediler, "umut yok, neslimiz devam ettikçe karanlıktan yayılan bu hastalık devam edecek."

umut tehlikeli bir yanılsamadır dediler, umutsuzluğu gördüm, yüreğimin her yerinde hissettim. bıraktım sonra inancın gücüne inanmayı, değişime inanmayı bıraktım. sustum, sustukça boğazıma dünyanın yükü oturdu ama sustum. diğerleri gibi sustum, küçücük bedenleri duvaklarıyla gördüm, sustum; yüzlerinde morluklar gördüm kadınların, çocukların, sustum. kırık kırık insanlar gördüm ve sustum.

gittim, gittim ama durmadım.

aşklar gördüm, âşıklar, aşka âşıklar ve sevmenin, sevilmenin yasak olmadığı şehirler. savaşların değil sevişmelerin, gülüşmelerin hâkim olduğu mahalleler gördüm. deliler gördüm, özgürce yaşayabilenler, yaşama hakkı elinden alınmamışları gördüm.

menekşeler, akasyalar, papatyalar gördüm. cenneti gördüm cehennemi gördüğüm gibi, cenneti de cehennemi de zihnimin içinde buldum. dünyada bulduğum kiri insanın şifresinde gördüm.

huzurun kol gezdiği evlerde bulundum lâkin huzuru bulamadım, huzursuzluk benim derinimdeydi çünkü. sarı güller, kasımpatılar kokladım, hepsinde hüznün o acı kokusunu aldım. umutsuzluk içimdeydi hâlâ ve oradaydı daimi kalmak üzere.

sonra âşık oldum olmamam gereken birine, bir kadına, ruhu da teni gibi tenimde gezinen bir kadına. ona âşık olmamı yasak eyledikleri yerde düştüm, ona düştüm.

sevdik, durmadan seviştik, birbirimizde delirdik. kaçmak istedim sevmenin ve sevilmelerin yasak olmadığı ülkelere. onu alıp götürmek, başka diyarlarda onunla uyanmak istedim. saçlarını dizlerime özgürce düşürsün istedim, korkmasın sevmekten, korkmayalım artık.

lâkin saçlarını düşür(e)medi dizlerime, başka diyarlarda açamadım gözlerimi onun güzel yüzüne. çünkü bizim aşkımız tutsaktı insanların zehirli sözlerine, zehirli bakışlarına, zehirli düşüncelerine.

onu gördüm, onda gördüm. zihnimde bulduğum cenneti yüzünde gördüm, onun güzel yüzünde hayat buldum. onun yaşam nefesiyle dolu gözlerinde bir kentin hıçkırığını gördüm, kentler dolusu acı gördüm. kendimi gördüm, lânet olsun ki, gözlerinde gözlerimi gördüm, aşkımı yüreğinde saklarken onu buldum.

ruhunu tenimde gezinirken gördüm, ben masumiyeti öldürüşlerini gördüm. çığlık bile atamadım içimde çağlayanlar taşarken, çığlık bile atamadım ve tek bir gözyaşı dahi dökmedim. ben onda aşkı buldum ve bana kalan her şeyi onda kaybettim.

ikimiz de sevmelerin ve sevilmelerin yasak olmadığı diyarlara göçmüştük çoktan, ruhlarımızı serbest bırakırken gördüm. masumiyetin kanayışını gördüm, masumiyeti onun son nefesinde buldum.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 30, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

gittim, gittim, durdumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin