'Parti-Part1'-Bölüm12-

Start from the beginning
                                    

Gözleri gözlerimden giderken, son nefesini verdiği cümle yankılandı beynimde ve ben hıçkırarak ağlamamak için dudaklarımı sertçe dişledim.

Nasıl oluyordu da gittiği ilk gün kadar acıtabiliyordu? Ben gözyaşlarımı silmekten usanalı uzun zaman olmuşken, nasıl oluyordu da acısı hala oradaydı?

Beni bu kadar severken nasıl gidebilmişti? Ve ben nasıl bu kadar değişebilmiştim?

Bir yokluk bu kadar ağır olmamalıydı. O, benim gönlümde açan en güzel çiçekti ve her zaman olduğu gibi ilk koparılan çiçek, en güzeliydi.

Tanrının onu, benim sevdiğimden daha çok sevdiğine inanmak istemiyordum. Peki ya onu neden benden bu kadar erken almıştı? Ben henüz ona doyamamışken, kokusu hala burnumun direğini sızlatırken.

Ona, sonbaharları ne kadar sevdiğimi söylediğimde yüzündeki o tapılası gülüşle bana "Ömrümün en güzel mevsimi sensin benim." demişti. Şimdi onu o kadar iyi anlıyordum ki. Benim de ömrümün en güzel mevsimi oydu. Onunla geçen her mevsim, en güzeliydi.

Öldükten yıllar sonra bile anımsadığım her bir cümlesine yeni anlamlar katabilmek onun büyüsü olmalıydı. Yokluğu bile ayrı bir mucizeydi ve bu bana, kemiklerimi sızlatacak kadar çok acı çektiriyordu.

O, bana kendimi dünyanın en mükemmel insanı gibi hissettirirdi hep. Bense onun gibi cümleler kurmaktan aciz bir insandım. Asla onun kadar özel olamazdım ama gözlerini gözlerime kapatmadan önce kurduğu son cümleyle, benim onu ilk gördüğüm anda kurduğum cümlenin aynı oluşu, birbirimiz için yaratıldığımızın kanıtıydı.

"Seni ilk gördüğümde biri, benim için dua etmiş sandım." demişti bana. Gözlerimizin çarpıştığı ilk anda aklımdan geçen cümleydi bu. Ben, gözyaşlarımı şehri ıslatması adına silmeyi bırakmış ve kollarım onun kanıyla ıslakken dudaklarıma zoraki bir gülümseme kondurup ona bunu fısıldamıştım. Aynı anda, birbirimiz için aynı şeyleri düşündüğümüzü ona söylemiştim ve bu, dudaklarında silik bir gülümsemeyle gitmesine yol açmıştı.

Birileri bizim için dua etmiş miydi bilmiyordum ama, ben onu gördükten sonra her gece dualarımda ona da yer vermeye başlamıştım.

Tanrı, onu benim kaderime yazarken kesinlikle bu kadar seveceğimi tahmin etmemiş olmalıydı. Çünkü eğer tahmin etse, onu benden almak gibi bir plana girişmezdi. Hiçbir kulunu, yeryüzünde kabir azabını yaşatacak kadar az sevemezdi.

Dopdolu olmuş gözlerimi, birkaç okkalı küfür eşliğinde silerken boy aynasında kendime son kez baktım ve içine hiçbir bok sığmayan küçücük çantayı alarak odamdan çıktım.

Bu kadar duygulanmamın sebebini bilmiyordum ama kesinlikle birkaç tahminim vardı.

Bu kadar elit bir partiye kavalyem olarak ilk kez birini götürmüştüm ve bu Demir'di. Ondan sonrakilerin hepsinde de yanımdaydı. Hep ondan güç almıştım. Nefret ettiğim dünyada, ona ve Bukre'ye tutunarak ayakta kalmıştım ve bu gece yanımda ikisini de götürüyordum. Bileğimde Demir'in bana aldığı bileklik vardı. Bu bilekliği o gittiğinden beri ilk kez takacaktım, ihtiyacım olacağını biliyordum çünkü bu, onlar olmadan gittiğim ilk davet olacaktı.

Ve ben bu gece, bütün kadehleri onların şerefine kaldıracaktım.

**

Arabadan inip, sürücü koltuğunu Yiğit'e devrederken fal taşı gibi açılmış gözlerimizi saklama gereği duymadık. Yiğit, aşırı geniş olan omuzlarını saran beyaz gömleğini gri kot pantolonunun dışında bırakmıştı. Gri-mavi arası bir renge sahip olan takım elbise ceketin altına giyindiği beyaz spor ayakkabılarıyla spor şıklığı anlatan bir defile de model gibiydi. Özenle taranmış saçları ve yeni tıraş olduğu belli olan yüzü güzel görünüyordu.

Sokakların NabzıWhere stories live. Discover now