•AHUDUDU•19.BÖLÜM

Start from the beginning
                                    

-Mektepli. Gel beraber çıkalım, durağa gideriz, hava karardı." Fermuarını çenesinin altına kadar çekerek her yerini kapattı Ahu, ellerini ceplerine sokarken aşığı olduğu kış mevsiminin onun her yerini kızartıp, soyulmasına neden olması canını sıkıyordu. En güzel şeyleri kış mevsiminde severdi, üşüdüğünde annesinin ördüğü kaz ayağı desenli kalın bir battaniyeye sarılmak, sabah kalkması zor olsa da sıcak yatağında uyumak, sobanın kenarına çoraplı ayaklarını yaslayarak pişen kestaneleri, demir çaydanlıktan sızan dumanı izlemek...

Kim severdi ki dizinin arkasından şıpır şıpır yağmur gibi akan ter, sıcaktan uyunamayan geceler, tatil yapamayanların güneşte saçma sapan yanmasını? Dinçer olduğunu bilmiyordu henüz ama zevkler ve renkler tartışılmaması gerektiğinden fazla düşünmeyerek, Gökhan'ın yanına gitti. Böylece Sakine de bu yüzük hakkında merak ettiklerini yine içine gömmek zorunda kalmış, işinin başına dönmüştü.

-Nişanlım geldi benim, seni bırakalım gideceğin yere?" Dinçerle aralarında "nişanlı çiftin iş arkadaşını bir yere bırakması" samimiyeti var mıydı bilmiyordu -zaten büyük ihtimalle de yoktu- ama Gökhan ona bu yardımı etmek istemişken, teklif etmese sahiden ayıp olurdu. Sonuçta kapının önünden lüks bir arabaya binip, Gökhan'a el sallayacak değildi ya! Kabul etmez diye düşünürken, mahçup olarak mırıldandı adam.

-Aslında iyi olur Ahu ya, hatun bekliyor. Otobüsü kaçırırım ben kesin. Sonra yarım saat bekle dur." Haklıydı ve kabul ettiği için Dinçer'e ne diyeceğini bilmese de, başını sallayarak onayladı kız.

İkili beraber kafeden çıktıklarında, arabasının Ahu'nun bineceği tarafındaki kapıya kalçasını yaslayan Dinçer göğsünde birleştirerek daha da sıkılmasına neden olduğu kaslarını gevşeterek kollarını iki yana indirdi. Kaşlarının kıvrımları anında saçına doğru kıvrılırken, alnında iz oluşturmuştu. Kızın yanındaki iri kalıplı adamın Ahu'ya gülerek bir şey söylemesini izlerken arka dişlerini birbirine o kadar sıkı bastırdı ki, daha ikisine yalandan cümle kuramadan dişlerin dökülmesi işten değildi. Gökhan,

-Nerede enişte?" Derken karşı kaldırımdaki adamı anca gördü. Ahu, ağzını açmaya kalktığı anda kızın bakışlarını takip etti ve alacağı yanıtı az buçuk tahmin edebilme yetisine sahip olduğundan ıslık çaldı. "Haydaa...Enişte Dinçer Barlas mı?"

-Sen nereden tanıyorsun ya?" Dedi Ahu, yüzünü asmadan edememişti. Sanki bir gerizekalı kendisi gibi hissediyordu, ayrıca sıradan olan bu herifin, öküzün önünde bayrak sallayanı olan birinden ne farkı vardı?

-Şirketlerinin inşaatında bir sene amelelik yaptım da oradan. Demek sen nişanlısısın..." Televizyon izlemeye vakti olmadığından -çok çalıştığı için kanepeye yattığı an uyuyordu- Dinçerle Ahu'nun haberini görmemişti. Göz ucuyla kıza bakarken, Dinçerle aralarında birkaç adım kalmış kalmamıştı. "Afffferin sana kız mektepli, çalış, ezdirme kendini." Diye fısıldadı ve Ahu'nun gülümsemesine neden oldu.

Yumruklarını sıkan sevimli(!) nişanlısına eliyle yanındaki adamı tanıttı kız.

-Dinçer, bu Gökhan iş arkadaşım." Elini bu sefer Dinçer'in koluna değdirdi, parmakları kabanının üzerinden adamın koluna dokunduğunda, yumruk yaptığı eli o fark etmeden çözüldü. "Gökhan, bu da nişanlım, Dinçer."

-Memnun oldum." Karşısındaki adam kendisine otuz iki dış sırıtırken, tam ortasına bir yumruk çakması güzel olurdu ama bunun yerine yalandan gülümseyerek gözlerini kıstı adam.

-Eminim." Diye mırıldandı sadece Ahu'nun duyabileceği bir sesle, ama kızın eli onun boştaki eline uyarı niteliği taşırcasına bir patlatınca kavradığı eli aşağı yukarı savurdu. "Ben de. Ben de memnun oldum. Bırakalım gideceğin yere?"

AHUDUDUWhere stories live. Discover now