III | i l t i c a

147K 8.7K 8.1K
                                    



Cem Karaca - Çok Yorgunum



HÜKÜMRAN

3

"İLTİCA"



Dört yıl boyunca, dört duvar arasında süren mahkûmiyetimden henüz kurtulmuşken, yeni bir esarete sığınamazdım. Onun yanı yeni bir hapis, ruhuma yeni bir cehennemdi. Yeniden o ateşlerde yanamazdım. Her Allah'ın günü, gecesi, kurtulmak için yalvarmıştım ben. Öylece elimden almasına göz yumamazdım. Ben istememiştim, yemin ederim ki kimsenin kanının elime bulaşmasını istememiştim.

Ama bundan pişman da değildim.

Hâlâ yatıyordum dizlerinde. Öylece halsiz ve hissiz. Gözlerinde gördüğüm hisler çok derindi. Söylediği her sözü yerine getireceğini haykırırcasına emin. Dört yıl öncesine dönmeyi, belki de o gecenin derinlerine inmeyi istiyordu. Bunun için ise bana ihtiyacı olduğunu söylüyordu. Ne büyük ironiydi bu. Abisinin ölümüyle ve geçmişle ilgili bir alıp veremediği vardı, bunun için abisinin katilinden yardım istiyordu.

Delirmiş olmalıydı.

Beni bu ıssız odaya hapsettiğinde öleceğimi bile düşünmüştüm. Abisinin canına karşılık canımı alacağını... Yahut türlü işkencelere maruz kalacağımı, kemiklerim kırılana kadar şiddet göreceğimi... Onun bana yapacağı şeyler bu kötülüklerden öte olamazdı. Fakat o tam tersi, bana ihtiyacı olduğunu söylüyordu.

Nedenini merak edemeyecek kadar soyutlamıştım kendimi bu hayattan.

Kendime gelebildiğim ilk an, parmaklarımı sıktım. Takatim bedenimi terk etmemişti. Benden ölesiye nefret eden bir adamın dizlerinde, ondan ölesiye nefret ediyorken yatmaya devam edemezdim. Ölüme ramak kala, dermanı onun ellerinde bulmuş olsam bile. Bu hiçbir şeyi değiştirmeyecekti. Tüm uzuvlarımın acıyacak olmasına aldırmaksızın kafamı dizlerinden kaldırdığımda, dermansız avuç içlerim parke zemine kapandı. Aybars ayağa kalktı, bense dizlerimin üzerine çöktüm, kaldım.

Kafamı kaldırıp yüzüne baktım, bir şeyler söyleyecek gibi oldu ama duraksadı. Esmer çehresi durgun, kara gözleri düşünceliydi. Parmağıyla dudağının kenarını kaşıdığında fark ettim ki, dudağın kenarında hafif bir kızarıklık vardı. O kızarıklık dün gece yüzüne savurduğum yumruğun emaneti olmalıydı. Suratında bir yara izine sebep olduğum için garip şekilde mutlu hissettim. Geçecekti ama bu beni iyi hissettiriyordu. Aklımda hâlâ dudaklarından dökülen o tek kelimelik hakaret yankılanıyordu.

Fahişe.

Öfke tüm azametiyle içime yeniden dolduğunda, ayağa kalkıp suratına bir yumruk daha indirmek istedim. Lakin bunu yapacak gücüm yoktu. Yorgundum, daha ziyade bitkin düşmüştüm. Şu an tüm kemiklerimi kırmaya kalksa, ona karşı koyamayacak kadar güçsüzdüm.

Zaten konumuz da bu değildi.

"Ne düşünüyorsun, o kafanın içinde ne tür planlar kuruyorsun, bilmiyorum." Boğazım, susuz kalmanın verdiği kurulukla acıyordu. Zoraki yutkundum. "Senin yanında olmayacağım. Benim dört yıl öncesine dönmek gibi bir niyetim yok."

Sözlerimin ardından dikkatli bir şekilde yüzüne bakmayı sürdürdüm. Bir şeyler söylemesini umdum fakat o sessiz kaldı. Sanki ben hiç konuşmamışım gibi arkasını döndü, kapıya yürüdü. Aralık duran, tahta ve eski kapıdan dışarı sızdığında Timur'a seslendiğini işittim. "Kısa bir işim var Timur. Ben gelinceye kadar, o sana emanet."

HÜKÜMRAN Where stories live. Discover now