...5...

9.8K 635 14
                                    

                                            
Asya, hayatının sonuna kadar bugünü ve bu anı unutamayacağını biliyordu. Hayatındaki her şeyin değiştiği anın bu olduğunu hep hatırlayacaktı. Öfkeyle bakan o gözlere kilitlenip kaldığında kesilen nefesi, korkuyla titreyen yüreği, burkulan yanına yerleşen yalnızlığına bulduğu eşin 'o' olduğunu söylüyordu.
Gölgeler arasında kalan yüzünde parlayan o bir çift alev gibi gözle karşılaştığı an biliyordu Asya. Kaybedecek aslında ne kadar çok şeyi olduğunu. İçeri cansız bir ışık gibi süzülürken altından geçtiği o gölgenin bütün hayatına hükmedeceğini biliyordu. Bu ânı hayatının sonuna kadar unutmayacağını bildiği gibi.
Yalçın onu nazikçe bir koltuğa oturttuğunda titremesi artmış, gözlerini yer döşemelerine dikmiş, nefes almaya korkar gibi kurulacak cümleleri bekledi.
Onun karşısındaki koltuğa oturduğunu Yalçın'ın ise hemen yanı başında ayakta durduğunu onlara bakmadan da hissediyordu. Bu yüzden Yalçın'ın sesini duyduğunda o ana kadar tuttuğu soluğunu bırakıverdi.
"Asya, bu Kuzey Dağhan. Sana bahsettiğim arkadaşım." diye mırıldandı adam. Sanki yabani bir hayvanı ürkütmekten korkar gibi geliyordu sesi kulaklarına.
Gözlerini yerden kaldırıp karşısındaki adama baktığında irkildi. O gözler, aynı sabit ve soğuk bir uzaklıkla ona kilitlenmiş vaziyette duruyordu. Ayağa kalktığını, o gözlere doğru çekildiğini, küçük kısa adımlar atarak oturan adamın yanına kadar geldiğini hayal meyal hissediyordu neredeyse. Titreyen elini ona uzattığında adamın vereceği tepkiyi beklerken kalbinin de atmayı unuttuğunu düşündü.
'O' ayağa kalktığında önünde yükselen bu kocaman adama bakmak için başını korkarak yukarıya çevirdi. Eli hâlâ ona uzanmış duruyordu.
"Ben... Ben memnun oldum." diyen ses kendine mi aitti? Kendi sesine bu kadar mı yabancılaşmıştı?
Elindeki sıcak teması hissettiğinde bayılacak gibi hissetti. Gözlerini kırpmadan, yakında kocası olacak olan bu ürkütücü adama baktı. Gözlerindeki buz gibi bakışlara rağmen ellerinin bu kadar sıcak olmasına şaşırdı. Gülümseyecek gibi oldu, cesaret edemeyerek gözlerini kaçırmak zorunda kaldı.
"Hoş geldiniz." diyen boğuk, iç gıcıklayıcı derecede pürüzlü sesi duyduğunda yeniden bakışlarını ona çevirdi. Adam bir an elini sımsıkı kavramış, güçlü parmakları bütün elini kaplamıştı. Asya elini çekmek istediğinde adam onu etrafında hafifçe çevirmiş ve omzundan tutarak az önce kalktığı koltuğa oturmasına yardım etmişti. Görüntüsünden beklenmeyecek kadar dokunaklı olan bu şefkat içini titretmişti. Gözlerinin karardığını hissettiğinde buz gibi bir ter sırtından aşağı boşalırken,etrafında ki her şey sanki bir girdaba kapılmışçasına dönüyordu. Çaresizce başını kaldırmaya çalışıp,yardım istercesine elini öne doğru uzattı. Karanlık bir dünyaya çekilirken garip bir şekilde yükseldiğini hissederek tutunacak yer aradı.Etrafındaki erkek sesleri gitgide uzaklaşırken bilincini kaybetmek üzere olmanın verdiği çaresizlikle kendini o boşluğa bıraktı.Yorgunluk, korku ve heyecan kalan son gücünü de sonunda tüketmişti.

Kuzey, Yalçın'a öldürücü bir öfkeyle bağırıyordu. Deliye dönmüştü. Odanın içinde ileri geri gidip duruyor, sürekli olarak öfkeyle homurdanıyordu.
"Bunu açıklayacak cümlelerin var mı Yalçın? Hasta bir kızı buraya kadar getirip bana eş olarak sunmanı mazeret gösterecek cümlelerini duymak istiyorum. Hemen!"
"Bir haftadır onu görmüyordum Kuzey. Dün akşam beni aradığında sesi çok kötüydü. Bilinçsizce aynı cümleleri söyleyip duruyordu. Hemen yurda gittim, onu oradan alıp bir hastaneye götürdüm. Önemli bir şeyi yok gibiydi, şiddetli grip ve yorgunluk sonucu dediler. Çok yorgundu biliyordum, bu bir günlük bir yorgunluk değil inan. Bu kızın ayakta kalabilmek ve kendini koruyabilmek için nasıl mücadele ettiğini bilmiyorsun. Sen aradığında onu yurda götürmekle götürmemek arasında bocalıyordum. İyi olduğunu düşündüm, toparlanmıştı. Bugün tanışmanız iyi bir fikir gibi gelmişti."
"İyi bir fikirmiş! Senin o iyi fikrin şu anda benim odamda şuursuzca yatıyor.En parlak fikrin bu muydu söylesene? Tanrı aşkına söyler misin bu kız bu işin altından nasıl kalkacak?"
Yalçın ayağa kalkıp Kuzey'in karşısına dikildi. Aynı sert tonlamayla gözünü kırpmadan cevap verdi.
"O kız, senin düşündüğünden de göründüğünden de daha güçlü. Duyuyor musun beni, daha güçlü. Zayıf düştü çünkü ona bakacak kimsesi yok. Deliler gibi çalışıp ertesi gün yağmur çamur demeden okuluna gidiyor. Kimseden yardım istememek için sabahlara kadar bar köşelerinde ömrünü, gençliğini, güzelliğini heba ediyor. Güç gösterisi mi görmek istiyorsun? O zaman çık yukarıda yatan 20 yaşındaki o kızın gözlerine bir daha bak. O en azından hayattan, zorluklardan kaçmıyor."
"Ondan bu kadar eminsin yani?"
"Kesinlikle eminim. Ya sana ne demeli? Şu haline bak! En azından sakallarını kesseydin. Asya'nın bayıldığı kadar varsın. Korkudan başka bir seçenek bırakmadın ki kıza. Yüzündeki bu kıl, tüy yumağının altında senin olduğunu bilmesem beni bile korkudan öldürebilirdin."
Bu sözlerden sonra Yalçın gülmeye başladı. Yavaş adımlarla yüzünde içten bir gülümsemeyle arkadaşının yanına geldi, elini omzuna koyup mırıldandı.
"Bari şu ifadeni değiştir. Taş devrinden kalma heykeller gibisin. Ben çok açım, bir şeyler yiyelim. Konuşmamız gereken önemli şeyler var Kuzey. Ayrıca Asya'ya da bir şeyler yedirmemiz gerek. Kızcağız bu kez açlıktan bayılacak."
Kuzey sessizce başını sallayıp mutfağa doğru ilerledi. Bir yandan söyleniyordu.
"Eve yeni geldim, yiyecek bir şey yok. Duş alacak zamanım oldu sadece. Sana bu evle ilgilenmeni söylemiştim hatırlarsan. Yemeği dışarıdan alacağız."
"Ev için üzgünüm ama zamanım olmadı. Yarın ilk işim bu olacak, söz. Ben gidip bir şeyler alayım o zaman. Böyle zamanlarda iyi bir yemekten daha güzeli yoktur. Ne dersin?"
"Öyle olsun. Uyanırsa kızı ne yapacağım?"
"Hiç bir şey yapma, mümkünse onu korkutma. Hoş bu halinle ancak bunu becerebilirsin. Tanrı aşkına en kısa zamanda tıraş ol Kuzey, korkunç görünüyorsun. Bir de aklında tutmaya çalış, adı Asya. Bunu yapabilir misin?"
"Komik olduğunu sanıyorsun değil mi?"
"En azından deniyorum." diye gülerek kapıya yöneldi Yalçın.
Kuzey bir süre onun çıktığı kapıya dalgın gözlerle baktıktan sonra ağır adımlarla üst kata doğru yöneldi. Kızın ne durumda olduğuna bakıp çıkacaktı odadan. İçeri girdiğinde kendi büyük geniş yatağında hareketsiz yatan kızı görünce yüzündeki ifade yumuşadı. Küçük bir kız çocuğu gibi görünüyordu bu haliyle.
Yatağın yanına gelip elleri cebinde düşünceli gözlerle izledi bir süre. Uzun, dalgalı saçları yastığa koyu bir bulut gibi yayılmış, küçücük burnu nefes aldıkça belli belirsiz hareket ediyordu. Solgun dudakları hafif aralık, hırıltılı bir şekilde nefes alıp veriyordu. Yatağın kenarına oturup elini uzatarak alnına dokundu.
"Senin ateşin var." diye fısıldadı. Yüzüne düşen bir tutam saçı hafifçe geriye doğru aldı. Aynı anda kızın hafifçe gözlerini araladığını görerek elini yanmış gibi geriye çekti.
Göz göze geldiler. Hayatında hiç böyle bir yeşil görmediğini düşündü bir an için. Genç kız kendinde değil gibi bir şeyler mırıldandı. Elini kaldıracak gibi oldu. Uzanıp elini yeniden yatağa bastırdı.
"Şşşşt, korkma. İyi olacaksın. Uyu şimdi." diye fısıldadı.
Kızın yüzüne yayılan küçücük, cansız tebessüme takıldı gözleri. Solgun dudaklarının yüzüne verdiği ifadeyi izledi bir süre. Yerinden kalkacağı sırada duyduğu fısıltıyla gözlerini yeniden ona çevirdi.
"Su..." diye inlediğini duyunca uzanıp bir bardağa su doldurdu.
Bir elini başının altına koyarak hafifçe doğrulmasına yardımcı olurken burnuna gelen kokuyla irkildi. Sabun ve çiçek kokuyordu saçları. Güçlükle suyu içmesine yardımcı oldu. Başını yastığa yeniden koyduğunda dudaklarının kenarındaki su damlalarını sildi hafifçe. Yeniden alnına dokundu. Hâlâ ateşi vardı. Yakınlardaki bir havluyu ıslatıp alnına koyarak doğruldu. Aniden kaşlarını çattı. Gösterdiği bu duygusallıktan memnun olmadığı her halinden belliydi. Hızla odadan çıktı.
"Ne yapıyorsun sen?" diye söylendi kendi kendine.
Bu bir işti, bir anlaşmaydı. Yukarıdaki kız bir anlaşmanın parçasıydı, bunu kabul etmişti. Bu yüzden buradaydı, duygusallığa yer yoktu. O, bu tür duygularından arınıp dönmüştü buraya. Herkes istediğini aldıktan sonra bu anlaşma da sona erecekti. Kız zengin bir dul olarak hayatına devem edecek, kendisi de kendine ait olanları aldıktan sonra hayatını istediği yerde sürdürecekti. Bu kadar basitti. Basit!
Kapının açıldığını duyarak o tarafa döndü. Yalçın elindeki paketlerle gülümseyerek ona yaklaşıyordu. Masada yer açarken bir yandan söyleniyordu.
"Dışarısı buz, hasta olmamak işten bile değil. Zavallı kız bu soğukta bu kadar yorgunlukla olacağı buydu. Neyse, her şey yolunda mı? Uyanmadı değil mi?"
Kuzey gözlerini ondan kaçırıp masaya yaklaştı.
"Hayır, uyanmadı." diye mırıldandı.
"Yemesi gerek, uyanmasını mı beklesek?"
"Ona iyi bir doktor ve bakım lazım."
"Haklısın. Yeniden hastaneye götürmemiz lazım. İyi görünmüyor. Keşke hiç çıkarmasaydım, bu kadar acele etmeseydim."
"Götürmemiz mi lazım? Beni bundan uzak tut. Babamın doktorunu buraya çağır. Senin araman daha uygun olur. Bu arada bu kız nerede kalacak?"
Yalçın öfkeli bir sesle cevap verdi.
"Ona bu kız deyip durma, sinirime dokunuyor. Onun bir adı var, kullanmaya alışsan iyi olur. Asya demeyi dene, dilini yakmaz."
"Bana emir verip durmayı kes artık! Neyi, ne zaman yapacağıma sen karar verme. Soruma cevap ver! Bu kız yani Asya nerede kalacak?"
"Bu halde yurda götüremem onu. İlgiye ihtiyacı var."
"Eeee..."
"Hastaneye götürürüm."
Kuzey sinirle bir bardağa uzandı. Bir süre hiç konuşmadan yemeklerini yediler. Yalçın, Kuzey'e bakmamaya çalışarak bu duruma bir çözüm bulmaya çalışıyordu kafasında. Kuzey'in sesiyle kendine geldi.
"Madem kötüydü o zaman neden hastaneden çıkardın? Ayrıca gördüğün gibi gidecek durumda değil. Doktoru ara, onunla ilgilensin. Ben birkaç saate döneceğim."
"Nereye gidiyorsun, aklında ne var?"
"Yakında evleneceğimize göre müstakbel eşimin kendi evine şimdiden alışması iyi olur. Burada kalıyor. Yarın ilk işin kaldığı yerden eşyalarını getirmek olsun. Ben dönene kadar doktorun burada olmasını sağlasan iyi edersin. Hasta bakıcılık yapmak için dönmedim buraya. Bir de bu kızın yanında kalacak birini ayarlamaya bak çünkü ben otelde kalacağım. Dadılık yapmaya niyetim yok."
Yalçın gülümsedi. Kuzey o kalın, kaba montunu giyip dışarıya çıktığında yüzündeki gülümseme iyice genişledi.
"Yapmaya başladın bile." diye mırıldandı.
"Demek ki yaşayan bir yerin hâlâ var Kuzey Dağhan. Hâlâ duyguları olan bir adamsın." diyerek keyifle söylenip telefona uzandı.

Sen Giderken... Where stories live. Discover now