Var mı bende bu arabayı size bırakacak göz.

"Ah dur bir bekle, üstümü değiştireceğim," deyip cevap vermesini beklemeden çıktım. Sonra acele işe şeytan karışır deyiminin canlı öğreneği gibi bir ruh haliyle geri girdim. "Anahtarı unuttum," dedim gülmek ve homurdanmak arasında bir yerlerde.

"Nereye gidiyorsunuz ki siz?" diye sorunca Hamza, "Valla ben de bilmiyorum," diye yanıtladı Zeyd bana sorarcasına bakarak. "Gidince görürsün," dedim sinsi bir bakışla birlikte.

Ya nasıl oluyormuş bay mükemmel?

Gidince görürsün merakını bir de sen yaşa bakalım.

Tekrar tamirhaneden eve çıktım. Hızlı bir şekilde üzerimi değiştirip aşağı indiğimde kapının girişinde durakladım biraz.

Uzaktan baktım onlara. İşte benim dünyam. Orada öylece dikilip izledim biraz. Bir şeyler konuşuyorlardı ama ne olduğunu pek duyamadım. Yine de izlemek hoşuma gitmişti.

"Ne yapıyorsun burada?" Sıçradım. Yavuz kolunu omzuma attığına," Ödümü patlattın," diye sitem ettim. "Manzaran o kadar da güzel değil, niye baygın baygın baktığını çözemedim doğrusu," dedi dalga geçercesine.

Dirseğimle onu dürttüm. Bence manzaram olağanca güzeldi. Tüm sevdiklerim bir arada. Tabi masaya da bitter çikolata koysak daha da güzel olabilirdi. Şu an zamanı durdursak mesela. Sonsuza dek böyle yanı başımda kalsa hepsi de.

Sessizce yaklaştık biraz ikimizde. "Şimdi koskoca okulda hiç yürüyen olmadı mı?" "Olmadı tabi ki de." Tam ağzımı açacakken bu sözleri duymamla birlikte bastırmaya çalıştığım kahkaha sonucu tükürüğüm boğazıma kaçtı.

Boğulmama amaçlı uzun bir öksürükten sonra gözlerimden akan yaşları sildim. Geldiğimizden bile haberleri olmadığı için şaşkınlık ve hayretle baktılar.

Ölüyordum ya! Bu şekilde tepki göstermemeyi kesinlikle öğrenmeliydim. Tepki olarak boğulmak hiç güvenli değildi. Bir gün ölüp gidecektim bu boğulmalardan.

"Bu neydi şimdi?" diye sordu Selim garipsercesine. Nereye otursam diye göz gezdirip sonrasında ne kadar saçma olduğunu düşündüm ve tabi ki de Zeyzey'in yanına geçtim. Yanına dediysem köşede oturduğu için koltuğun kol kısmına yerleştim. Biz gidecektik aslında...

"Hiç öyle boğuluyordum da, ben arada boğulurum böyle kendi kendime. Serseri serbest stilim," dedim alayla.

"Bu daha çok sanki sırların üstünü örtme amaçlı bir öksürüktü. Bana öyle geldi." Hıı çok biliyorsun sen. "Bu aslında sadece hepiniz ayakta uyuyordunuz diyen bir öksürüktü," diye açıkladı yavuz ifadesiz bir şekilde.

Bir dakika ya, senden açıklama isteyen mi oldu ki.

"Sen uyuma zaten. Herkes uyusun bir sen uyuma," dedim ona ters ters bakarak. Ardından ise hızımı alamayınca bir şeyler mırıldanmaya devam edince, "Küfür mü ettin sen şimdi?" diye sordu Emre alayla.

"Küfür eden insan iticidir. Ben küfür etmem. Prensiplerime aykırı, racona ters. Çok sevdiğim- tamam düzeltiyorum, Zeyd kulaklarını kapa, aslında âşık olduğum- bir kitap karakteri bir keresine: 'sadece kendilerini akıllıca ifade edemeyenler bu tarz kaba sözlere başvururlar' demişti."

"Racona ters olduğunu sanmıyorum ama saçma sapan prensiplerinin arasında böyle yerinde, makul..."

"Hangi karaktermiş o, yakarım ben o kitabı..."

"...prensiplerinin de olması hoşuma gitti doğrusu. Demek ki ümidi kesmemek lazım. Belki düzelebilirsin."

"Nereye düzeleceğim eğri miydim ki ben. Ayrıca prensiplerimi küçümseyenlere küfür edebiliyorum. Sonuçta istisnalar kaideyi bozmaz. Kitaplarıma dokunana her türlü dalarım, bu sen bile olsan. Sonuçta istisnalar kaideyi bozmaz," diyerek tek nefeste ikisine birden laf yetiştirdim.

Arıza tespitWhere stories live. Discover now