Her Şeyin Bağladığı Zaman

34 7 0
                                    

-14 yaşında bir çocuk o fazla endişeleniyorsun. Ergenlik çağında ve bunların hepsi geçici. Göreceksin zamanla diğer çocuklar gibi normale dönecek.

-Göz altı torbaları olan 14 yaşında bir çocuk ama. Anlayamıyorum Hakan. Bu yaşta bir çocuk için fazla içe kapanık. Korkuyorum bir doktora mı göstersek ? Uyuşturucu falan kullanıyor olmasın sakın?!

-Saçmalama lütfen Nur ! O öyle bir çocuk değil. İçin rahat edecekse bir doktora gösterebiliriz.

Uykusuz geçen bir gecenin ardından daha kendini ayna ile bakışırken bulmuştu. İnsanlar aynalar da kendilerini izler. Yılmaz içinse aynalar her zaman hiç tanımadığı biriyle yüzleşme aracı oldu. Annesiyle babası yine onun bu hallerine endişelenip tartışmaya başlamışlardı bile. Her sabah olduğu gibi rutin bir şeydi bu. Hissediyordu kendini bilmeye başladığından beri farklı birisi olduğunu. Normal insanların davrandığı gibi davranamayacağını. Normal insanlardan biri olamayacağını hissediyordu. Bir sonra ki gün doğum günüydü. Her yıl olduğu gibi ailesinin mutlaka bir planı olmalıydı o gece için. Hiç tanımadığı akraba ve aile dostları ile vakit geçirmek zorunda kalacağı anı düşünmeye başladı. Ha bir de onun geri zekalı olduğunu düşünen çocuklar vardı bu geceye katılacak olan. Kapı çaldı gelen annesi olmalıydı.

-Yılmaz yavrum hadi kahvaltıya gel. Sanki kafasın da sınırlı sayıda harf varmışcasına az konuşuyordu Yılmaz. Yine hiç konuşmadan geleceğini ifade eder şekilde kafasını salladı. Aynanın önünden kalkıp annesinin yanından yavaşça geçip mutfağa doğru yöneldi. Babası her zaman olduğu gibi gündelik yerel bir gazeteyi okuyarak kahvaltısını yapıyordu. Yılmaz'ı görünce gazeteyi bir simetri hastası edasıyla katlayıp masanın üzerine koydu.

-Günaydın aslanım benim nasılsın bakalım bugün ?

Yılmaz babasının katladığı gazeteye bakıyordu. İnsanların neden bu kadar düzen hastası olduğunu düşünüyordu. Belli belirsiz bir şekilde;

-İyiyim baba. 

Babası onunla konuşmanın ne kadar zor olduğunun farkındaydı uzatmadı. Kahvaltının ardından herkes gündelik işlerine başlamıştı. Annesi ev ile ilgilenirken babası çoktan evden işe giden yola çıkmıştı bile. Hafta sonu olduğu için okul dedikleri insan kalabalığına karışmak zorunda değildi bugün. Odasına giderek yatağına uzandı uyumak istiyordu. Geceleri uyuyamamasının acısını gündüzlerden çıkarmak. Gözlerini kapattığın da karanlık bir boşluğun içerisinde buldu kendini. Belli belirsiz yüzler görüyor ve karmaşık sesler duyuyordu. Kafası her zaman doluydu. Sürekli aklını meşgul eden bir şeyler vardı. sürekli karanlık ve olumsuzluklardan bahseden düşünceler. İçinde bir ses sürekli yapmasını istediği şeyleri sıralıyordu. Ona emirler veriyordu belli belirsiz. Bunları anlamaya çalışırken beyni o kadar yoruldu ki uykuya daldı. Bu sırada çoktan akşam olmuş babası işten gelmişti. Yemek hazırlanmış annesi ise Yılmaz'ı uyandırmak için odasının yolunu tutmuştu bile. Kapının sesini duymadı Yılmaz. Annesi kapıyı açıp odaya girdi. yatağın kenarına oturarak Yılmaz'ın saçlarını okşamaya başladı. Melek kadar masum görünen yüzünün her bir santimetre karesini inceledikten sonra yavaşça seslendi; 

-Oğlum kalk hadi baban geldi akşam yemeği yiyeceğiz.

 Yılmaz gözlerini araladı. Karşısında annesinin yüzünü gördüğü anda aklından ne kadar kusursuz bir yüz olduğunu geçirdi. Bu kadar güzel bir kadının oğlu olduğu için insanlar onun ne kadar şanslı olduğunu düşünüyor olmalıydı. O ise bu kusursuz güzellikten çok rahatsız olmuştu. Annesinin ona gülümseyen yüzü adeta bir meleği andırıyordu. Yavaşça yatakta doğruldu. Komidinin üzerinde duran gece lambasını sol eliyle kavradığı anda annesinin yüzüne sert bir şekilde vurdu. Kadın ne olduğunu anlamadan yüzünde bir acıyla yatağın kenarından yere düştü. Yataktan kalkıp annesinin üzerine çıkarak defalarca suratına doğru vurdu gece lambası ile. Kusursuz suratında kandan tek bir noktayı dahi göremeyene ve kadın çığlık atmayı kesene kadar vurmaya devam etti. kadın nefes almıyordu. Üzerinden kalktı ve annesini izlemeye başladı. İçinde bunu yaptığı için inanılmaz bir haz duyuyordu. Gözlerini kapatıp annesinin kanlı yüzünü gözünün önüne getirmeye çalıştı. Bir türlü başaramıyordu bunu. Hayallerine sokamıyordu annesinin kanlı yüzünü. hayallerin de hala kusursuz bir yüz duruyordu karşısın da bir melek edasıyla gülümseyen. Aşırı sinirlendi bu duruma. Gözlerini iyice sıktı görmeye çalışıyordu. Omuzunda bir el hissetti aniden ve gözlerini araladı.

-Hah sonunda uyandın küçük adam hadi kalk yemeğe baban bizi bekliyor yarım saattir.

-Tamam. diyebildi annesinin kanlı yüzüne bakarak. Annesi kalkıp odadan çıktığın da terlediğini fark etti. Kalkıp elini yüzünü yıkadı ve mutfağa gidip masaya oturdu. Annesiyle babası günlerinin nasıl geçtiğinden bahsediyorlardı birbirlerine. Yılmaz ise annesinin normale dönmüş yüzünü seyrediyordu. Yemekten sonra standart akşam olayları ile geçti. Yılmaz odasına geçip aynanın karşısına oturdu. Kafasının içinde hala gördüğü rüya vardı ve aynada yine  o tanımadığı yüz.

Saat epeyce geç olmuştu. Dolabını açtı bir kaç parça eşyasını çantaya gelişi güzel koyduktan sonra odasından çıkıp salona yöneldi. Çantayı masanın üzerine bırakıp ailesinin odasına doğru yürümeye başladı. Kafasının içinde acayip sesler duyuyordu. Kapıyı araladı ve odaya girdi. Anne ve babası uyuyordu yanlarına yaklaştı. Yüzlerine pencereden dolunayın muazzam ışığı yansıyordu. İkisinin de yüzleri kusursuz gözüküyordu. Bundan nasıl rahatsız olduğunu düşündü. Tekrardan gördüğü rüyayı hatırlamak için gözlerini sıkıca kapatıp annesinin kanlı yüzünü görmeye çalıştı. Ve yine başarılı olamamıştı. Bu durum onu cidden çok sinirlendirmişti. Mutfaktan aldığı iki adet bıçağı aynı anda anne ve babasının kalbine sapladı. Kısa birer inlemeden sonra ikisi de ölmüştü. Alınlarına birer öpücük kondurarak kanlarıyla alınlarına 'Halaskar' yazdı. Onları bu pis geçici hayattan kurtarmış ve ebedi huzurlu hayatlarına yollamıştı. Yatağı ateşe vererek önce odadan sonra da evden ayrıldı. Nereye gideceğini bilmiyordu. Bildiği tek şey gitmesi gerektiğiydi. Son bir kez ardına baktı. Alevler yavaş yavaş yatak odasından diğer odalara doğru yayılmaya başlamıştı.  Sabaha kadar durmadan yürüdü. Nereye geldiğinden haberi bile yoktu. Bir dükkanın önünden geçerken babasının her zaman okuduğu yerel gazeteyi ve başlığını gördü. 

'Nedeni belirsiz yangın da iki ölü ve kayıp bir çocuk'...

FernwehDove le storie prendono vita. Scoprilo ora