3. kişinin (yazarın) gözünden

Genç kız yatağında, kollarıyla kendini korumak istercesine birleştirmiş, yorganı kafasına kadar çekmiş ağlıyordu. Öyle bir şekilde ağlıyordu ki en sert, en soğukkanlı, en soğuk kişinin bile gardını indirmesine yeterdi. Sol eliyle ağlamaktan şişmiş olan gözlerindeki yaşları silip, yüzüne düşmekte olan birkaç tel saçı kulağının arkasına itti, gülümsedi. Öğretmeni söylemişti ona, "Yüzüne gelen saçları çek ve gülümse. Ağlamak sana hiç yakışmıyor." diye. Bu sözler her ağlayan öğrenciye söylenen sözlerden biriydi. Lakin genç kızın hiç arkadaşı olmadığı ve onu teselli edecek kimse olmadığı için bu sözler, sanki yer yüzüne inen bir melek tarafından söylenmişti ona.

Sakince doğruldu ve cep telefonunun yanıda duran günlüğü eline aldı. Kapakta biraz göz gezdirdi. Siyah rengine tutulmuştu genç kız. Siyah... Kaosun ve ölümün tatmin olmaz habercisi. Bütün kötü varoluşların iflah olmaz bir arzuyla yanıp tutuştuğu matem. Ah, ne ihmalkar, ne karanlık bir kudret. Bir meleği bile baştan çıkarabilecek olan bu ölümlü canlılar bile, bir meleğin tek bir arzusunu yerine getiremeyecek kadar umursamaz. Kışkırtıcı.

Genç kız şifreyi biliyordu ancak açmakta tereddütlüydü. Ne de olsa çocukken öğretilmemiş miydi, "Başkalarının eşyalarını karıştırmak kötü bir şeydir." diye? Ancak günlük onun olmasa da, sahibini bilmediği için defteri açmakta sakınca göremiyordu. Bu defteri hep son çare olarak saklamıştı ve daha da saklamayı umuyordu genç kız. Sadece umuyordu. En sonunda içini kemiren hislere uymamaya ve günlüğü açmaya karar verdi. İki rakamlı olan şifreyi girdi, '42'. Günlüğün sayfalarını karıştırdı ve gözüne çarpan bir sayfayı okumaya başladı.

"Ah melek. Siyaha olan sadakatin yine de yok olmaktan kendini alamamış olan o ölümlü arzularının önüne geçemiyor mu? Tek bir arzunun, tek bir isteğinin yaşama edilen koca bir hakaretten başka bir şey olmadığını görmüyor musun?"  Bu yazıdan biraz ürpermişti genç kız. Bu ürpertisini görmezden gelerek okumaya devam etti.

"Ah melek... Yaşamı elinin tersiyle iten sen, yaşamın karanlığında boğulacaksın, peki ya neden?" Bu söz üzerine biraz duraksadı genç kız. Cidden, neden ölüm varken yaşamın karanlığında boğulması gerekliydi? Her gün sayısız göz yaşı dökmeyi ne yapsın, yaşamı gerçekten eliyle itip sonsuz bir boşluğa düşmek varken? Sonsuz, siyah bir boşluğa. Peki neden hâla hayattaydı genç kız? Yoksa hayatın ellerinden kayıp gitmesine korkmuş muydu? Aslında bir bakıma, hayarı elleriyle kendisi bırakmıyor muydu?

Genç kız bunları düşünmemeye çalıştı ancak bu okuduğu sözlerden çok etkilenmişti. Bir anda beyni, bedenine emir verememeye ve kendisini kontrol altına alamamaya başladı. Genç kız kendi kendine hareket edemiyordu. Onun yerine bir kukla gibi hareket ettiriliyordu. Yatağından kalkıp mutfağa doğru gitti. Çekmeceyi açtı ve bir bıçak alıp tekrardan odasına girdi, kapıyı kilitledi. O sırada kız, kendi bedenini hareket ettiremediği için ağlamaktan başka hiç bir şey yapamıyordu. Bıçağı kendine doğru çevirdi, tam bedenine değecekken kendine hakim olabildi ve durabildi. Tabii o sırada dehşetle ve zevkle pencereden ona bakan kanatlı varlığı, farketmemişti bile.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Aug 25, 2018 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Creepypasta HikayelerimWhere stories live. Discover now