👉57. Korkuyorum sevmekten

Začít od začátku
                                    

Kafamda birçok düşünce birbiri üstüne düşüyordu adeta. Kapı girişinde durakladım biraz. Arkamı bile dönmeden, "Benim biraz işim var," deyip kapıyı büyük bir gürültüyle çarptım. Sırtımı kapıya yasladığımda yapabildiğim tek şey gözlerimi yummak oldu.

'Farkında değil henüz dedi, gecesine kollarında buldu'...

O geceden görüntüler geçti tek tek gözümün önünden. Dokunuşlarını hatırlamak bile yüreğimi titretirken saatlerdir düşünmemeye çalıştığım görüntüler.

Dudağımda parmaklarının hissi. Gözlerinin o tanımlanamayan rengi. Yanağımı okşaması. Kulağıma fısıldadığı sözler. Tenimde tenini hissetmek. O hafif hafif batan sakalları.

Başımı yaslandığım kapıya vurdum hafifçe. 'Kendine gel' dedim kendi kendime. 'Kendine gel, şu düştüğün duruma bak'. Yere çöktüm yavaş yavaş. Dizlerimi kendime doğru çekip kollarımı bacaklarıma sardım.

Ne hissedeceğimi bile bilmez bir duruma gelmiştim. Öfkeliydim ama kendime mi, Yavuz'a mı yoksa Zeyd'e mi bilmiyorum.

Seni çok mutlu edebilirim.

Tereddütlüydüm.

Benimle ol.

Pişman.

Yanımda kal.

Üzgün. Seni her zaman görebileceğim mesafede ol.

Şaşkındım işlerin geldiği noktadan.

Ne kadar oturdum öyle bilmiyorum. Ara sıra hafif hafif fısıltılar geliyordu kapının diğer tarafından ama dinlemeye bile çalışmadım. On dakika. Sadece on dakikamı vermiştim ona. Ve geldiğim duruma bak. Tam da bahsettiğim şey olmuştu işte.

Kapının tıklamasıyla sıçradım birden bire. Tepkisiz kaldığımda "Alya" diye seslendi biri. Yavuz. İçimdeki öfke sanki bu anı bekliyormuş gibi birden bire parladı. Kapıyı açıp alevler saçan gözlerle karşısına dikildiğimde, "Ne o, marifetini görmeye mi geldin?" diye tersledim.

"Dışarı çıkalım. Bir hava al sakinleş önce," derken kolumu tutup beni kapıya doğru çekiştireceğinde kolumu elinden çektim. "Bırak! Çıkmıyorum ben hiçbir yere."

Bu öfke nereden geliyordu bilmiyorum ama sanki beni esir almıştı. Bizi duymuyor görmüyormuş gibi yapmaya çalışan dostlarıma aldırmadan öylece duruyordum karşısında. "Göstereyim ben sana."

Bakışlarımı görünce elindeki atmadığı gazeteyi arkasına saklamaya çalışan Ali attığım bakışla bir kez daha donup kaldı. "Ver şunu," diyerek gazeteyi ikici kez aldım elinden. Büyük ihtimalle biraz önce Yavuz'a göstermişti.

"Al bak," diyerek Yavuz'un eline tutuşturduğumda gazeteyi tutsa da gözlerini benden ayırmamıştı. "Kendine gel," dedi uyarırcasına. "Ne kanıtlıyordun bana? Zeyd'e olan duygularımı mı? Bunun bana kanıtladığı tek şey asla o kız olamayacağım."

"Seni ona pazarlıyormuşum gibi davranma," dediğinde artık onunda sinirlenmeye başladığını duyabiliyordum. Ruhsuzca güldüm. "En azından kendinin farkındasın. Sen değil misin onlarla bir olup bana oyun oynayan? Maskeli balolar, saçma sapan hazırlıklar, salonda unutulan telefon,... Anlamayacağımı mı sandın?"

"Aşırı tepki veriyorsun."

"Aşırı tepki? Aşırı tepki mi veriyorum? Bak," dedim başımla bir kez daha haberi işaret ederek. "İyi bak. Ne görüyorsun?" Küçümseyen bakışlarla başımı yana yatırdım. "Beni mi görüyorsun? Ben kendimi görmüyorum çünkü. Bu ben değilim." Parmağımla resmi gösterdim. "Bu ben değilim. Ben o masaldaki prenses değilim. Asla ait olmayacağım dünyadaki bu kız değilim ben."

Arıza tespitKde žijí příběhy. Začni objevovat