Bana arkası dönük bir şekilde pantolonunu giyerken duygularımın yüküne dayanamayıp yataktan fırladım ve kollarımla, arkadan sardım onu, nefessiz bırakacak kadar sıktığımın farkındaydım. Öyle ki ayakları bile yerden kesildiği için ufak bir çığlık atmıştı. İçimde patlayan o sevgi yoğunluğunu başka nasıl gösterebilirdim bilmiyorum. Bana kalsa hiç durmadan, günlerce sevişebilirdim onunla.

"Sehun ne yapıyorsun?" Şaşkınlığına karışmış kıkırtısı kulaklarımdan kalbime kadar ılık bir şekilde indi.

"Nasıl bu kadar güzel?" Dürüst bir şekilde ona kalbimi açmak için son günlerimdi, acilen değerlendirmem gerekiyordu. Gittiğimde, bunu da söylemeliydim ona, diyerek pişmanlık yaşamak istemiyordum. "Güzel olmaması gerekiyor, gideceğim, seni burada bırakacağım ama yine de her şey o kadar güzel geliyor ki. Seni seviyorum." Bunu itiraf etmek artık hiç güç gelmiyordu.

"Beni de yanında götüreceksin."

"Hım?" Bir an kalbim heyecanla attı. Böyle bir ihtimalin olması için neler yapmazdım.

"Biraz daha sıkarsan diyorum, ben de öleceğim." Onu anında yere bıraktım. Nefesim tıkanmıştı. Bir an gerçekten, çok kısa bir an onu götürebileceğim düşüncesine kapıldım. Bir çözüm yolu bildiğini sandım. O hala gülmeye devam ederek üzerini giyinse de benim kendime gelmem zaman aldı.

Nihayet gerçek dünyaya dönmeye başardığımda o çoktan hazırdı. Ben de hızla üzerimi değiştirdim ve elinden tutarak odadan çıktım. Kulüpte gece, hiç kesilmeden devam ediyordu. Bütün dünya habersizdi ikimizin arasındakilerden. Ona olan sevgimden, imkansızlığımızdan habersizdi. Öyle kırıcıydı bu ki. Sadece bizim bildiğimiz bir çaresizlikti. Kime söyleyebilirdik ki? Bize kim yardım edebilirdi? Sadece iki deli olduğumuzu düşünürlerdi.

Gece kulübünün önünden geçen ilk taksiye bindiğimizde adam aynadan ellerimize kısa bir süre baktı. Diğer insanları sorun edemeyecek kadar sorunum vardı. Elini daha sıkı kavrayıp eklemleri üzerinde parmaklarımı dolaştırdım. Sabah olmak üzereydi, bir gün daha başlıyordu. Ve bir gün daha acı bir şekilde sona ermişti.

Ve bir kez daha seni seviyorum dememe karşılık vermemişti.

Temkinli olmak amacıyla caddede inip Sunhee'nin ara sokaktaki evine kadar olan mesafeyi yürüdük. Hala el eleydik. Bu şekilde belki biraz olsun beni sevdiğini söylememesini dert etmemeye çalışıyordum.

"Anahtarımız yok." Baekhyun'un bunu hatırlatmasıyla birlikte homurdandım. Bu saatte Sunhee'yi uyandırmak istemezdim. Ama mecbur uyandıracaktık artık. Köşeyi dönüp Sunhee'nin evinin bulunduğu sokakta ilerlemeye başladığımız sırada sokağın sonundaki hareketlenme dikkatimizi çekti. Durup oraya baktık. Uzak ve karanlık olmasına rağmen Sunhee'nin zayıf bedenini tanımıştım. O da bir süre sabit kalmasının ardından hızla bize doğru koştu.

Baekhyun'la aynı anda korku ve endişeyi hissettik. Bu saatte sokakta olması, koşarak bize gelmesi iyi değildi. Hiç iyi değildi. Her ihtimale karşılık gerilen vücudumu zorlayarak belimdeki silahı çıkartıp Baekhyun'un eline tutuşturdum. Yürümeye başladım ve saniyelerin ardından Sunhee kucağıma atladı. Kalbi çok hızlı atıyordu. Titriyordu, korkmuş gibiydi ve her neyden korktuysa onu korkutan şeyden nefret etmiştim. Ona sıkıca sarılarak yolun gerisine baktım. Niyeyse peşinde birilerinin olduğuna adım gibi emindim ancak şimdilik bir şey yok gibiydi.

"Sorun ne? İyi misin?" Sırtını sıvazladım. Korktuğunda kardeşimin bu şekilde kucağıma sokulması aklıma geldi ve nefesim kesildi.

"Bu saat olunca ben geri gelmeyeceksin sandım. Vedalaşmadan gittin sandım." Peşinde biri olsaydı, biri tarafından tehlikeye atılmış olsaydı o kişiyle mücadele edebilirdim. Öldürmem gerekse bile bunu yapabilirdim. Fakat kendimle baş edemezdim. Gidecek olmamla, onu bırakacak olmamla baş edemezdim. Herkesi karşıma alabilirdim onun ya da Baekhyun için. Ama kendimi karşıma alamazdım.

RescuerWhere stories live. Discover now