Sen bana ne yapıyorsun tamirci kız?

Biraz daha yaklaştım. "Kapatıyoruz..." dedi bana ufacık bir tebessüm dudaklarında oynarken. "Daha iyi ya işte," dediğimde imali bir ses tonuyla, "İşte başlıyoruz..." diye mırıldandı kendi kendine.

Önündeki dosyayı kenara itip bir başkasını aldı. Masanın başında yerde oturuyordu. Kolu hala askıda, galiba saçlarını o yüzden toplayamamıştı. Kenarda ki koltuğa oturup baktım bir süre.

Başını her oynatışında yüzüne doğru düşen saçlarına. Gözlerini kısık bir şekilde kâğıtlarda gezdirmesine. Etkileyici yüz hatlarına. Çalışıyor gibi yapışına, çünkü aslında çalışmıyordu.

Ona bakmamdan hoşlanmadığını biliyorum ama yine de gözlerimi ondan alamıyorum. "Prenses," dedim gözlerimi yüzünden hiç ayırmadan. İfadesiz bir şekilde kâğıtlara bakmaya devam etti sadece. "Rapunzel?" Hala inatla bakışlarını kâğıtlardan ayırmıyordu ama gözlerini hafifçe kıstığını fark ettim.

"Yakışıklı Rapunzel." Dudaklarımda alaycı bir gülümseme yer edinmişti ama o beni kesinlikle tınlamıyordu. "Tamirci kız?" Yavaşça gözlerini kaldırdı. Öldürücü bakışlarını bana yollayıp yine dosyaya baktı.

"Alya."

Adını söylerken ki tını hoşuma gitmişti. Sanki adını tatmışçasına bir his kalmıştı dudaklarımda. İnsan birinin adını söylerken bile böyle hisseder mi? Kaşlarını kaldırmış bakıyordu bana. "En azından sonunda adımı getirebildin," dedi yalancı bir bıkkınlıkla.

"Ha sen adını duymak istiyordun ille de. Adını söylemem hoşuna mı gidiyor?" "Cidden bazen merak ediyorum. Sen neyin kafasını yaşıyorsun acaba?" Güldüm. Sadece gözlerindeki parıltıyı seviyorum prenses.

"Fark ettin mi ikimizin de adı dört harfli. Sen alfabeyi başlatıyorsun, ben de bitiriyorum." Başını yana doğru eğip, "Yani?" dedi etkilenmemiş bir tavırla. Yani bence çok uygun bir çift olabiliriz prenses.

Sen ve ben,

birlikte alfabe olabiliriz bence.

Göz devirip bakışlarını yine önündeki kâğıtlara çevirdi. "Ya sen hiç rol yapamıyorsun prenses, ya da ben seni tanımaya başlıyorum çünkü tam yedi dakikadır o kâğıtlarda yazan hiçbir şeyi algılamadığının farkındayım."

Sonunda başını gömdüğü kâğıtlardan kaldırdı. Bakışlarında memnuniyetsiz bir şeyler vardı. Sanki bunu fark etmiş olmam hiç hoşuna gitmemişti. Ama o tamirci kız ve asla kendini bozmamaya yemin etmişçesine ifadesiz bir şekilde gözlerini bana dikti. "Ya sana ne demeli?"

Başımı eğdim belli belirsiz. Bana? Ne demeli? "Ne kadar bekledin dışarıda herkesin gitmesini?" Tamam, işte bunu beklemiyordum. "Nereden çıkardın onu?" Meydan okurcasına kaşlarını kaldırdı. Bir türlü anlamadığım şey bu kadar dikkatli olup da neden ona karşı hissettiklerimin hala farkında değil.

Madem her şeyi bu kadar kolay anlıyor neden beni anlamıyor. Ya da farkındaydı ama değilmiş gibi yapıyordu...

Yok, eğer farkında olsaydı benimle vakit geçirmezdi. Hatta tanıdığım kadarıyla yanına bile yaklaştırmazdı. O yüzden söyleyemiyorum ya işte. Bu saatten sonra uzak kalamam.

"Ben de öyle düşünmüştüm," diye mırıldandı ben söylediğini inkâr etmeyince. Bu kızın kafası nasıl çalışıyor ya? Sırf onunla vakit geçirmek için herkesin gitmesini beklediğimi anlayıp da hiç mi sormuyor kendi kendine neden diye?

Arıza tespitWhere stories live. Discover now