"İlkinde nedenini sormamıştın, şimdi de sorma."

"Öyleyse telefonumu nasıl..."

"Ben gidiyorum."  Eliyle yerden destek alıp ayağı kalktığında ben de ayaklanıp peşinden yürümeye başladım. Benden böyle kolayca kurtulabileceğini sanıyorsa yanılıyordu.

"Sana bir soru sordum. Telefonumu nasıl açtın?"

"Sana cevap vermek zorunda değilim." Adımlarımı hızlandırıp ona yetiştiğimde koluna sarılıp kendime çevirdim. Şu an okulun bahçesindeydik ve etrafta bizim dışımızda kimse yoktu. Olan olaylardan sonra tiyatro grubu da dağılmıştı.

"Zorundasın."

"Bırak kolumu." Boynundaki damar sinirden atarken onu bu kadar sinirlendiren şeyin ne olduğunu bilmiyordum. Muhsin Hoca'nın ailesini çağırmasına mı bozulmuştu?

"Senin derdin ne? Yaptığın şeyin ne kadar..."

"Saçma? Evet, farkındayım, çok saçma. Ama zaten benimle ilgili saçma olmayan ne var ki?"

"Ne demek istiyorsun?"

"Ben ne yaparsam yapayım gözünde aptal bir çocuktan öteye geçemiyorum. Beni aptal yapan ne Alya? Neşeli olmam mı? Hareketli olmam mı? Seni sevmem mi?" Başımı iki yana sallayıp tuttuğum nefesimi hafifçe dışarı üfledim. Hala kolunu bırakmamıştım.

"Aptal olduğunu düşünmüyorum."

"Ama yaptığım her şeyi küçümsüyorsun. Tıpkı sevgimi küçümsediğin gibi." Dudaklarını birbirine bastırıp kolunu benden kurtarmak için çektiğinde benden kurtulmasını engellemek için kolunu daha sıkı tutarken o koluyla birlikte beni de çekmişti. Burnum geniş göğsüne değdiğinde oradan yayılan erkeksi kokuyu hissetmemek için nefesimi tuttum. Kendini o kadar sıkmıştı ki geri çekilemiyordum ve biraz daha böyle durursak oksijensizlikten ölecektim.

Sonunda o da yakınlığımızı fark etmiş olacak ki sıktığı kolunu gevşetip benden bir adım uzaklaştı.

"Kolumu bırakacak mısın?"

"Sende bir şey var ve ne olduğunu öğrenmeden şuradan şuraya gitmene izin vermeyeceğim." Söyledikleri, yüzündeki ifade... Bunlar gerçek Anıl'a ait değildi. Şu an başka biriymiş gibi davranıyordu ve tuhaf olansa bunun beni rahatsız etmesiydi. Gevşek Anıl'dan nefret ettiğimi sanıyordum...

"Neden?"

"Kaplumbağa deden." Ciddi ifadesi birden dağılırken gökyüzüne bakarak gülmeye başladı.

Ortamı her zaman o dağıtacak değildi ya, ben de yapmıştım bir çılgınlık...

"Bana ne olduğu umrunda mı Alya? Dürüst ol." Kolunu tutan parmaklarım gevşerken sorduğu soru beynimde yankı yapmaya başlamıştı.

Ona ne olduğu umrumda mıydı?

"Ben de öyle düşünmüştüm." Başka bir şey söylemeden arkasını dönüp gittiğinde arkasından öylece bakakalmıştım. 

***

Müge: Kanka

Müge: Nasılsın?

Müge: Muhsin Hoca çok kızdı mı?

Alya: Bilmiyorum 

Müge: Alya çok özür dilerim ya

Müge: Cidden Muhsin Hoca'nın bu kadar kızacağını düşünmemiştim

Müge: Yarın ilk iş gidip her şeyi itiraf edeceğim

PAMUK PRENS | TextingDonde viven las historias. Descúbrelo ahora