"Seni hissediyorum." aynı yazı aynı kalem aynı renk postiş.

Bu çocuk benden ne isterdi ki, Çağkan ile birlikte olduğumu kaç senedir bilmeyen kalmamıştı.

Ona tabi ki söylemeyecektim gerek yoktu tartışmaya ama uzatmasını da istemezdim.

Kız ve erkek öğrencilerin odaları ayrı bölümde olduğu için bu sonraki plana atmada karar kılmıştım.

Erkeklerle kızların odaları uzun koridor boyunca bir tek camlı, plastik, beyaz bir kapı ile ayrılmıştı. Anlaşılacağı gibi okulun bazen katı kuralları yoktu.

Birden ensemde duyduğum Alin'in sesiyle irkilmiştim.

"Beklediğin için sağol, tatlım" dedi neşeli sesiyle.

"Ne demek her zamanki gibi, efendim" düzenli olarak her gün yaptığım şeydi. En son ne zaman derse erken gittiğimizi hatırlayamıyordum.

Karşımızdaki odanın kapısının açılmasıyla dikkatimizi oraya vermiştik. Hiç kuşkusuz çıkan kişi Beste'ydi.

Herkes ona iğrenerek bakardı. Benim kuralım ise onlardan çok farklı, zevkler ve renkler tartışılmaz olandı.

Kilolu oluşu, daima siyah veya tarzı giyinmesi, satanist olması, saçlarını kötü yapması bizim suçumuz değildi.

Hatta bazıları odasında kendi bileğini kestiğini, bir gecede kedi kanı içtiğini söyleyip dururlardı.

Sadece o odasında tek başına kalıyordu. Nedenini tahmin etmek güç değildi.

Beste bütün gözlerin kendi üzerinde olduğunu biliyordu ve sanırım hiç umrunda değildi.

Nasıl rahat olabildiğini tüm sınıf arkadaşlığımız boyunca merak etmiş, bir türlü cevap bulamamıştım.

Ölücü bakışlarını bize atıp yanımızdan uzaklaşarak gitmesini sessizce izlemiştik.

"Sence de biraz fazla ürkütücü değil mi?" Alin'in ürkek sesini duymuştum.

"Ürkütücü değil, bulaşılmaması gereken biri" diye düzeltme yapmıştım.

"Beste'yi bırakalım yoksa derse geç kalacağız." dediğimde onaylarcasına başını sallarken yola koyulmuştuk.

Hoca derse girmemişti, böylelikle bir günü daha atlatmıştık. Rahatlıkla sırama doğru ilerlerken dilime sevdiğim şarkı sözü dolanmıştı.

Sınıf tekli sıralardan oluşuyordu. Sınav zamanı kötü bir durum gibi gözükse de boş derste konuşmak için idealdi.

Alin sol tarafımda, sağ tarafımdaki tekli sırada ise Çağkan oturuyordu. Yerinin boş olması henüz gelmemiş olmasının kanıtıydı.

Onu da Karan oyalıyordu, adımın gibi emindim. Alin'in sevgilisi olduğu çok belli oluyordu.

Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş misaliydi onların aşk hikayesi.

Hızlıca sırama oturduğumda, çantamı sıranın altına koyacaktım ki elime bir cisim ilişmişti.

Dikkatlice başımı eğip sıranın gözüne baktığımda çok geçmeden ne olduğunu kavramıştım.

"Seni hissediyorum" aynı şekilde yazılmış bir not daha. Cenk'i iyi benzetecektim. Amacımı gerçekleştirmek için öğle tatilini beklemem yeterli olacaktı.

Dikkatimi sınıfa giren Günce ve Meyra çekmişti. Böylelikle kız grubumuz tamamlanmıştı.

Bir de Özge'miz vardı ama bugün gelmeyecekti. Yarına biyoloji sınavımız vardı ve en iyi not her zaman onun olurdu.

Akay'dan sonraydı tabii. Akay sınıfımızın inek olanıydı bu lakabı Özge'ye kullanmasınlar diye ona biz takmıştık. Yakışmıştı da doğrusu.

Kızlar selam verip önümüzdeki sıralarda yerlerini almışlardı.

Çok geçmeden Çağkan ve Karan da gelmişti. Alin'le birbirimize bakıp gülümsedik bizim gibi onlarda en iyi arkadaşlardı.

"Siz kızlar yine bizi mi çekiştiriyorsunuz" diyip yerine yerleşmişti Çağkan.

Uzun zamandır beraberdik ve bu bizi ayrıcalıklı yapıyordu.

"Bizim işimiz yok sizi mi çekiştireceğiz?" dedi Alin gülümseyerek. Karan'da yerine, Alin'in yanına geçmişti çoktan.

Ve son olarak aranan adamımızda gelmişti. İki sıra önümüzde oturuyordu Cenk.

"Günaydın millet!" diye seslenmişti sırıtarak.

Cenk'i sınıfta sevmeyen yoktu dersleri kaynatmayı bir şekilde başarıyordu, belki de bu yüzden o da bizim gruptandı.

Biz biraz kalabalıktık yinede iyi anlaşıyorduk. Ufak tefek tartışmalar oluyordu ancak üstesinden gelip her defasında birbirimize daha fazla kenetleniyorduk.

Birkaç kişi selamını alınca yerine iyice yayıldı. Taygan hocanın gelmesiyle dersini sevmediğim ama hocasını sevdiğim biyoloji başlamak üzereydi.

****

Öğle paydosundan önce son dersimizdi ve sonra sabahtan beri aklımı kurcalayan konuyu birazdan Cenk ile konuşup bitirecektim.

Çağkan'a söylemem durumunda kızacak, neden ilk ona söylemediğimi sorup duracaktı.

Bazen kıskançlığının haddi hesabı kesilmiyordu.

Zil sesinin duymamla düşüncelerimden sıyrılmıştım. Hep birlikte kantine gidecektik Cenk'te gelecekti ve onu kantine girmeden önce durdurmam gerekiyordu, bu sebeple en arkadan gitmek zorundaydım.

Cenk bir türlü rahat durmuyor ona buna laf atıyordu el şakası yapıyordu, ne kadar çok tanıdığı vardı bunun?

Kantinin önüne geldiğimizde Çağkan'ın kolundan çıkarak lavaboya gitmem gerektiğini, onlara sonradan katılacağımı söylemiştim. İnandırmayı başarmıştım da.

Hızlıca Cenk'in yanına gidip önünde durmuştum.

"Konuşmamız gerek" dedim

"Seni dinliyorum canım" çok ukalaydı. Çağkan bile söylemiyordu Cenk'in bana dediklerini.

"Şakan hiç komik değil bil istedim."

"Hangi konudan bahsediyorsun Elisa? Ne şakası?" kendinden emin tavırlarla konuşuyordu.

"Sabah beni arayıp değişik ve anlaşılması zor bir sesle söylediklerin sonra aynada, kapımın önünde ve sıramın altında bulduğum kâğıtları diyorum. Bir yerlerden tanıdık gelmiştir belki!" sinirle solumuştum. Üstüne üstlük not da yazıyordu yeterli değilmiş gibi.

"Dinle bak. Neyden bahsettiğini inan ki bilmiyorum. Neden sana böyle bir şaka yapayım ki etrafına baksana o kadar boşta kız var ki neden seninle uğraşayım?" diyerek bir eliyle etrafı göstermişti.

"Sen değil miydin yani. Peki, nasıl inanmam gerekiyor sana?" dedim kaşlarımı çatarak vereceği cevabı merak ediyordum.

"Seni inandırmak zorunda değilim, güzelim" dediğinde göz kırpmıştı.

"Hadi şimdi kantine. Çok açım." yanımdan geçerken söylenmişti.

Ben ne yapacaktım peki? Psikopat Cenk değil miydi? O değilse kimdi ve neden benimle uğraşıyordu? Bugün gerçekten de yüzlerce soru kafamın içinde dönüp duruyordu

Telefonuma gelen mesaj sesiyle dikkatim dağılmıştı. Reklam mesajıdır diye pek önemsemeden açtıysam da yanıldığımı çok geçmeden anlamıştım.

"Seni görebiliyorum" işte şimdi korkmalıydım...

ÖLÜM LİSESİ(BİTTİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin