Sinirli bir şekilde odama koştum ve üniformayı üzerime geçirdim. Madem okula gitmem gerekiyordu, oturup bu işkenceyi beklemeyecektim. Evin dış kapısına '' Açıl '' dedim ve kapıyı açık bırakarak evden çıktım. Sokakta yürürken Match' deki hiçbir otobüs durağını bilmediğimi fark ettim. Bilekliğimin yanındaki tuşa bastım ve elimde oluşan telefondan '' Navigasyon '' adlı uygulamaya tıkladım ve konuştum:

'' Bileklik, en yakın otobüs durağını bul ''

Bileklik robotik bir '' Tarama yapılıyor. '' dedikten sonra havaya devasa bir şehir hologramı yansıttı. Benim olduğum yerde bir E vardı ve en yakın istasyon ile aramda sadece iki blok olduğunu belirten bir X de vardı. Telefonu yine bileklik formuna soktum ve otobüs durağına doğru yürümeye başladım. Bu sırada üzerimdekinin şimdiye kadar giydiğim en rahatsız ve sıkı üniform olduğunu anladım, attığım her adımda pantalonumdan rahatsız edici bir gıcırtı geliyor, ceketim ise kollarımı bükmemi engelliyordu. 

+++++

Otobüs bomboştu, mavi yırtılmaz kumaş ile kaplanmış koltuklar yalnızlık içinde yolculuk ediyorlardı. Bilekliğimden açtığım saçma oyun bile dikkatimi dağıtamıyordu, okuldan gerçekten çok nefret ediyordum. Bütün o futbol takımındaki züppeler, makyajdan boyalı bebeklere dönmüş kızlar ve her gün yemek parası için dövülen ezik çocuklar...

+++++

Otobüs beni okulun önünde indirmişti, okul belediye sarayına çok benziyordu. Aynı beyaz sütunlar ve aynı mermerden merdivenler. Okulun önü ise kocaman bir bahçeyle kaplanmıştı, okulun iki yanı büyük ağaçlar ile kaplanmış, okulun önündeki çimler ise mavi ve lacivert çiçekler ile kaplanmıştı. Yavaşça merdivenlere doğru yürüdüm ve okulun platin kapıları iterek açtım. ( Neden otomatik açılan kapı koymamışlardı ki acaba? )

Kendimi yüzlerce kişi ile dolmuş bir koridorda buldum, bilmediğim çiçeklerden yapılmış parfümlerden, temizlik malzemelerinin yakıcı kokusuna kadar onlarca koku burnuma saldırmıştı. Gözlerimle etraftakileri süzdüm ve sınıfımı nasıl bulabileceğimi aradım. Duvarladaki panolara da baktıktan sonra bilekliğim aklıma geldi. Ekrana dönüşen bilekliğimden Kişisel Bilgiler bölümüne geldim ve okul bilgilerime baktım, burada söylediğine göre sınıfım 11-F idi. 

Gözlerimi kapıların yanına yerleştirilmiş plakalardan ayırmadan uzun koridor boyunca ilerliyordum. 11- A, 11-B ve birkaç 11 daha geçtikten sonra 11-F' yi buldum. Kapıyı iterek açtım, beni yirmiye yakın tek kişilik sıranın bulunduğu bir sıra karşıladı. Yine yapay tahtadan yapılmış sıralar maviye boyanmış, ayakları ise yere sabitlenmişti. Sıraların üstünde her zamanki gibi hologram yansıtıcılar yerleştirilmiş, bu yansıtıcılar da kablosuz ağlarla birbirlerine bağlanmıştı. Önüme çıkan ilk sıraya oturdum ve ilk dersin başlamasını bekledim, bilekliğimin söylediğine göre beş dakika kalmış olmalıydı. Yanımdaki sırada '' ezik '' olarak adlandırdığım çocuklardan biri, sağımda ise bilekliğinin kamerasını makyaj aynası olarak kullanan bir kız oturuyordu. Arkama baktığımda ise onu gördüm, Lydia! Birkaç gün önce tren istasyınunda konuştuğum ve bilekliğimin rehberine kaydettiğim Lydia...

Lydia şaşırmış ama ne yaptığımı anlamaya çalışır gibi bakınca gözlerinde kaybolduğumu fark ettim. Sırt çantamı sandalyeme koydum ve yanına gittim:

Christopher + / Lydia -

+ Hey, ne büyük tesadüf !

- Değil mi, seninle bilekliklerimiz dışında görüşemeyeceğimizi düşünmüştüm. İnanılmaz, dünya çok küçük.

+ Bence de, her neyse sana bir şey söylemek...

Hızlı ve gürültülü adımlarla içeri giren kadın sözümü bölmüştü, öğretmen olduğunu tahmin ediyordum. Yanakları hafifçe sarkmış ve mavi  saçlarının kökleri beyazlamış kadın ellili yaşlarda olmalıydı. Üzerindeki mavi ceket vücudunu tamamen sarıyor, hemen dizaltında biten etek ise damarlarının belirginleştiği bacaklarını saklamakta yetersiz kalıyordu, kadın iğrençti. 

Hepimizi gözleriyle süzen kadın biraz bekledi sonra konuştu:

'' Merhaba sınıf, ben biyoloji öğretmeniniz Amelia Hera, bana Bayan Hera diyebilirsiniz. Şimdi holografik ekranlarınızı açın da derse başlayalım. Parmağımı masanın ortasındaki tuşa götürüp hafifçe bastımamla hemen önümde masamavi bir ekranın belirmesi bir olmuştu. Gözlerimle ekranı taradım ve [ BİYOLOJİ ] seçeneğine tıkladım. Öğretmen '' Kitap 1: Vücut Enerjisi '' isimli kitabı açmamızı istedi ve herkes kitaba tıkladı. Önümüzde bomboş bir ekran oluşmuştu, öğretmen gözlüğüne seslendi '' Gözlük, Moleküler Enerji Kullanımı, ilk örnek ''. Önümüzdeki hologramlarda bir anda iki insan bedeni oluşmuştu, soldaki kadın sağdaki ise erkekti. Her ikisinin de kalbi sarı renkte, vücutlarını saran damarlar ise mor renkteydi. 

Öğretmen önümüzdeki resimleri açıklamaya başladı:

'' Kalp vücudumuzdaki moleküler enerjinin üretildiği bölge, yani kalbiniz olmadan elementlerin moleküllerinin yerini değiştiremezsiniz. ''

Öğretmen kalbi anlatırken önümüzde duran insan vücutları yok oldu ve tüm hologramı kaplayan bir kalp resmi oluştu. 

'' Sinir sisteminiz ise bu enerjiyi bütün vücudunuza yayıyor, yani sinir sisteminiz de kalp kadar önemli. Bildiğiniz gibi ayırıcı savaş öncesi insanların elementleri kontrol etme gibi bir güçleri yoktu çünkü bu organlar buna göre evrilmemişlerdi. Ama günümüz insanında çoğu organın ikinci bir işlevi var. ''

Öğretmen anlatmaya devam ediyordu ama söylediği şeyler hiç ilgimi çekmiyordu. Gözlerimi kapadım ve kendimi hologramın arkasında saklayarak uykuya daldım.

ELEMENTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin