Kırılmamış mıydı kalbi?

Kıskançlık kırgınlığı alt edip kırmızı bir zaferin ardından adımlarını yönlendirmişti.

"Seni yukarı çıkarken gördüm." dedi gözlerinin içine korkusuzca bakarak. Kaçmak için yalvarması bir işe yaramamıştı.

"Miss. Davinson da peşinden geldi." diye devam ederken kendi kendine sinirle güldü.

"Sen de bizi basmak için peşimizden geldin. Onu da tıpkı şimdi sana yaptığım gibi duvara yasladığımı ve öpmek üzere olduğumu da gözünün önüne getirdin mi?"

"Evet!"

Sinirle yanıtladıktan sonra aklı başına gelip duraksadı. Öpmek mi? Atilla'ya bir kez daha başını kaldırıp baktığında onun dudaklarına baktığını gördü. Şimdi uzansa yakıcı dudaklarına kavuşurdu ama uzanamazdı. Hep şeyi silip duygularına yenilse bunun bir geri dönüşü olmaz ve kalbi çok kırılırdı.

Atilla gözlerini Leyla'nın dudaklarından alamazken düşünceleriyle yeniden savaşıyordu. Onun kıskanıp peşinden geldiğini anlamak o kadar çok zevk vermişti ki bir an önce aşağı inip Yavuz'a vermesi gereken evrağı bile görmüyordu gözü. Leyla'yı zengin ve hayırsever birinin yanına bıraktıktan sonra yeniden görevine odaklanmak kolay olmuştu. Öfke ona görev bilincini hatırlatan en temel duyguydu.

Kavganın ardından gelen öfkeyle hareket etmiş ve evinin koridorlarında yürürken küçük adım seslerini duymuştu. Eğer gizli saklı işler yapacaksa takip edilmediğinden emin olmak için arkasında hep bir gözünün olması öğütlenmişti ona. Kulaklarını dört açmalı ve izlenmediğine emin olmalıydı. Evrağı ceketinin içine sıkıştırıp bir köşeye gizlendiğinde onu takip edenin kötü amaçlı biri olduğundan emindi.

Oysa gelen Leyla'ydı. Koyu yeşil elbisesiyle koridorda bir şeyi ararmışçasına yürüyor etrafına kuşku dolu gözlerle bakıyordu. Onu bileğinden çekip kollarının arasına hapsetmesi ise beklediğinden kolay olmuştu. Üzerinde böyle denli bir etki bıraktığını bilmek erkeklik gururunu okşuyordu elbet.

Leyla'nın parmaklarına dolanmış elini sıkıca tutmaya devam ederek yavaşça kaldırıp omzuna koyduğunda gözleri gül kurusu rengi dudaklardan yosun yeşili ela gözlere çıkmıştı.

"Senin gibi Nazım adında kaçak şairleri bilmem belki ama sevdiğim bir şair şöyle der;" dedikten sonra başını eğerek fısıldamaya başladı.

"Şu testi de benim gibi biriydi;

O da bir güzele vurgun, dertliydi.

Kim bilir, belki boynundaki kulp da

Bir sevgilinin bembeyaz eliydi."

Leyla nefesini tutmuş bir şekilde dinlerken Ömer Hayyam'dan alıntı yaptığını anımsar gibi oldu. Kuzeni Melih'in sahafında geçirdiği vakitlerden birince karıştırdığı kitabın birinde okuduğunu anımsıyordu bu satırları.

"Ömer Hayyam." dedi ne diyeceğini bilemeyerek.

Zihninde sürekli "O da bir güzele vurgun, dertliydi." dizesi dönüp duruyordu.

"Evet." dedi Atilla. Bu dizeleri söylerken gizli bir aşk itirafında bulunacağını kendisi de tahmin etmiyordu. Omzundaki eli boynuna çıkarmaya cesaret edememiş bu arzusunu dizelerin arasına sığınarak açık etmişti.

"Ben artık gideyim." dedi Leyla gözlerinden geçen bakışı bir an yakaladıktan sonra.

Avucunun içindeki elini koparıp aldı kendisinden. Ellerinin ne denli üşüdüğünü o an düşünmek istemedi ikisi de. Atilla istese onu şuracıkta  öpebilecekken sadece bir nefes ötesinde olmakla avunmuş başını usulca sallamıştı.

Zamanın Yağmurlarıजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें