"Alçak uçan yüce konar, yüce uçan alçak konar." diye mırıldanırken yaranın temizlendiğine artık ikna olmuştu.

Temiz sargı bezlerini alıp yeniden birkaç adım yaklaştığında bu sefer nefesinin teklediğini hissetti. Atilla'nın ona bir şey demeden uzun uzun bakmasına anlam vermek istemiyordu. Öyle derin bakıyordu ki Leyla onun tüm sırlarını, acılarını biliyordu. Sanki ruhunu görmüş, gözleriyle onu esir almıştı.

Sessizce parmaklarını teninde dolaştırarak sargıları sayarken sırtındaki birkaç yarayı daha gördü gözleri. Demek ki bu adam gerçek bir savaşçıydı. Koluna dokunup yavaşça kaldırdı ve sargı bezini ortada birleştirdi. Bu işleri yaparken gözlerine bakacak gücü bulamamıştı bu sefer.

İşini bitirdiğinde sessizce bir adım geri çekildi ve "Pansuman bitti. Üzerinizi giyebilirsiniz" dedikten sonra sedye üzerindeki tepsiye uzandı. Bir dakika daha burada kalmak, bu tuhaf gerginliği yaşamak istemiyordu. Elleri, parmak uçları kendine ihanet ederken kalbi hızla çarparken doğru dürüst düşünemiyordu bile. Tüm bu hislerini geride bıraktığı zamandan kalma öğrendiği şeylere yormak istedi.

Arkasını dönüp hızlı adımlarla odadan çıkmaz için yöneldiğinde onun kendisine seslendiğini duydu.

"Bekleyin Hemşire"

Atilla'ya omzunun üzerinden baktığında onun oldukça eğlenir bir ifadeyle kendisine bakan mavi gözleri ve  gülümsemesiyle karşılaştı.

"Teşekkür ederim. Sizinle işlerin nasıl yürüdüğü hakkında farklı düşünsekte düzgün yapılan her şeye saygım sonsuz gördüğünüz gibi." dedikten sonra gülüşünü daha da derinleştirdi.

Leyla duraksayarak adama baktı. Zihni bomboş, dudakları kupkuruydu. Cevap vermek yerine başını salladı ve hızla odadan çıktı.

Atilla yatağın ucuna bıraktığı gömleğini giyip düğmelerini iliklerken gözlerini tekrar pencereye çevirdi ve camdan gözüken mor sümbüllere baktı.

Az önce odadan çıkıp giden kız pencereden kendisine gözüken sümbülün kokusunu kendisine bırakıp gitmişti...

...

İki Gün Sonra

" 24 Nisan 1921

Merhaba.

Bu sana ilk yazışım. Bulunduğum zamana uyum sağladığımda düşündüğüm tek şey kafamın içindeki şeyleri bir yere aktarmazsam delirecek oluşumdu. Ben Leyla Sonat, yağmurlu bir günde kendimi 1921 yılında buldum.

Zaman yolcuğu ha?

Gerçekten bunun doğruluğunu çok sorguladım. Kendimi bir Matrix simülasyonunda hissetmemek için çok çabaladım günlük. Gerçeği kabullendiğimde ise ilk defa şans yüzüme güldü. Başımı sokacak bir yuva, çalışacak bir iş buldum. İşgal altında can çekişen İstanbul'da tutunacak bir dal buldum kendime.

Kurtuluş zamanını beklemekten başka bir çarem yok. Biraz para biriktirince de Anadolu'ya gideceğim zaten.

Hastanede çalıştığım günlere karşılık elime biraz para geçince ilk iş kendime bir şişe mürekkep ve defter almak oldu lakin herkesin de söylediği gibi itilaf devletlerinin koyduğu ambargo nedeniyle istediğim şeyleri bulmak biraz zor oldu. Şehirde ticaret tamamen Rumların eline geçmiş ve Türk olduğumu anladıkları an bana fiyatın iki katını söylediler. Tarafsız davranmak istiyorum ancak haklılarmış, Düşman askerleri gelince  Rumların içindeki canavar ortaya çıkmış. Elbette her millette olduğu gibi bizim millette de vatansızlar var. Bu işgali destekleyen bir kesim ve o canavarlara uyum sağlayan bir güruh yok değil.

Zamanın YağmurlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin