👉35. Paintball🔴

Beginne am Anfang
                                    

"Neden konuşmuyorsun o zaman?" "Haddimi aşarım belki." Derin bir nefes aldım. "O şekilde kast etmemiştim," dedim sessizce. "Bu kadar alınmamalısın." Bu tavrı kötü hissettiriyordu ve bir yerlerde bir suçluluk duygusu bas göstermeye başlamıştı bile. "Alındığımı kim söyledi?" "Ha alınmadın yani?"

"Hayır."

"Güzel, buna sevindim. Peki konuşmamanın sebebi ne o zaman?" "Ne konuşmamı istersin?" "Bilmiyorum." Hafifçe omuz silktim. Sonuçta her zaman ukala da olsa söyleyecek bir şeyler buluyordu. Alayla gülümsedi. Sadece kırılmadığını hissetmek istiyordum aslında. Neden bilmiyorum ama kırılmış olma fikri hoşuma gitmiyordu. Belki de o suçluluk duygusunu bastırmak içindi sadece. "Sana soru sormamı istiyorsun galiba ama az önce cevaplamaktan hoşlanmadığını belirttin."

Kırılmıştı işte.

Bas baya kırılmıştı.

'İnan elimden gelse hepsini tek tek silerim hafızandan' bu sözlerimden sonra haklıydı da. Aptal Alya. Tamam, madem öyle, duruma el koyuyorum. Sen sormazsan ben sorarım. "Kaç yaşındasın?" "Israrcıyım diyorsun? Peki. 21 ağustos 1992." "Yani 25, hayır daha ağustos olmadık 24... buçuk... gibi."

"Gibi?" "Ne ya buçuktan biraz fazla oluyor, buçuk gibi işte." "Çok güzel. Buçuk gibi. Harika açıkladın." "Hayır, sanki anlamadın," dedim yan yan bakarak. "Seni anlamak bir hayli zor oysaki." "Seninle konuşmak da öyle..." diye laf çarptım. "Hiç altta kalma sen zaten..." diye bir şeyler mırıldandı.

Niye kalacakmışım ki?

"Sana alttan alttan doğum gününü sordum. Onu bile anlamadın değil mi?" dediğinde kaşlarım çatıldı. Ben yaşını sorduğumda o yüzden mi doğum tarihini verdi yani? Ama bu çok saçma. "Ee?" dediğinde gözleri yol ve benim aramda gidip geliyordu. "Hi? Ne? Ha... 12 ocak," dedim. "Tamamını söylesene kızım, devlet sırrı gibi saklıyorsun. Yoksa benden büyük müsün?"

"Yok deve, küçül de cebime gir. Ayrıca kızım nedir ya? Ben sana baba diyor muyum?" diye söylendiğimde güldü. Komik bir şey mi söyledim ben? İlle de beni sinir edecek. Kızımmış. Bakışlarını hala üzerimde hissettiğim için göz devirerek, "Doksan dört," dedim. "Yirmi üç," dediğinde sesinde memnun bir tını vardı.

Neden acaba?

*****

Bir hafta önce gelen arabanın son kontrollerini de yaptıktan sonra Hamza'ya döndüm. "Hamza, benden bu kadar artık sana emanet?" Hiçbir şey demesine fırsat bırakmadan direk oradan tüyüverdim. Arkamdan ağzı açık bana bakarken ben de kıkırdamaya devam edip kıyafetimi değiştirmeye gittim. Sonra acıyıp dayanamayarak, "Ağzını kapat, sadece fren yağını koyman lazım," diye ekledim.

Derin bir oh çektikten sonra tekrar işinin başına döndü. İçlerinde en kıyamadığım Hamza'ydı. Malum evli olduğu için başka sorumluluklarda vardı. İçimizde en merhametli olan da o diyebilirim. Tabi evlendikten sonrada değişmedi değil. Lise yıllarında az kız peşinde koşmamıştı ama şimdi karısının yani başından ayrılmıyor.

Üçkâğıtçı. Evliliklerinde de benim payım çok büyük yalnız. Az mı mektuplarını verdim kıza. Bizim zamanımızda telefon mu vardı yavrum diye büyükanneler gibi konuşmayacağım. Vardı tabi ama mektup daha samimi daha romantik oluyormuş. Maksat şekil yapmak.

Tabi ben bunu ticarete dökmüştüm. Her verdiğim mektupta bana para ödüyorlardı. Ödüyorlardı dedim çünkü bu 'işi' yaptığımı duyan diğerleri de birer birer yanımda bitmeye başlamıştı. Kız lisesi önünde on on beş oğlanla kızları keser -tabi aralarında tek kız benim- sonra da beğendikleri kızlara benim aracılığımla gül yollarlardı.

Arıza tespitWo Geschichten leben. Entdecke jetzt