"Korumaların yüz ifadesi çok komik değil miydi ama?'' Sedef hıçkırdı. "Dudaklarını sıkıp nasıl da domates gibi oldular?''

"Hemen uzaklaşmasaydık ciddi bir felaket yaşanabilirdi,'' dedim.

"Evet, etrafta da kimse yoktu. Ama işte benim şu hatırım yok mu? Dev gibi adamları bile susturmaya yetebiliyor...'' Bir kez daha kendini beğenmiş bir şekilde bizi süzdü ve önüne dönüp, yolu izlemeye koyuldu. Sedef de Buğra'ya gözlerini devirip, başını cama yaslamıştı. Sızmak üzereydi.

Bir an önce yolculuğun bitmesini diledim. Hem Sedef'i hem de Buğra'yı eve taşımak -taksicinin yardım etmeyeceğini adım gibi biliyordum- benim için hayli zor olabilirdi. Hatta kim bilir taksici, Buğra ve Sedef sızarsa bizi ıssız bir yere götürüp çantalarımızı bile gasp edebilirdi. Hatta gasp etmekle de kalmayıp bizi bıçaklayabilir, cesetlerimizi parçalara ayırabilir, sonra da her bir parçayı farklı farklı yerlere gömebilir... Her gün ne haberler okuyorduk sonuçta.

Üstelik adam bizden hiç mi hiç haz etmemişti de.

Aklıma gelen bu karanlık düşünceler beni birden tedirgin ederken doğrulup, Sedef ve Buğra'yı konuşturmak için tüm gevezelik hünerlerimi sergilemeye başladım. Neyse ki arkadaşlarım sızmadan sağ salim bir şekilde evime gelmeyi başarmıştık.

Eve girdiğimizde kendimizi salondaki renkli koltuklara attık. Ayakkabılarımızdan kurtulmak bile bizi inanılmaz rahatlatmıştı. "Kendi adıma söylüyorum şu topuklu ayakkabılar hiç bana göre değil,'' diye yakındım.

"Al benden de o kadar,'' dedi Sedef. Bir yandan kulağındaki halka küpeleri çıkarıyordu. Gür ve uzun kahverengi saçları, fit bir vücudu ve girdiği her ortamda dikkatleri üzerine çekebilecek bir havası vardı. "Topuklu ayakkabısız yapamıyorum diyen kızları kesinlikle anlayamıyorum.''

"Siz de güya var ya kadın olacaksınız.'' Buğra, gömleğinin düğmelerini açmış bize kınayan gözlerle bakıyordu. "Biraz kendinizi sıkıp kusursuz görünseniz olmaz mı yani? Ne o öyle erkek çocuğu gibi spor ayakkabı sevdası?''

"Spor ayakkabı erkekler için yapılmıştır lafını her kim dediyse Allah onun cezasını versin,'' dedim biraz uykulu, biraz da sitemli bir sesle. Bu gece Sedef ve Buğra kadar çok içmesem de boğazımdan geçen kadeh sayısı normal sınırımın çok üstündeydi. Ve bu sınırı aşmanın bedeli, özellikle de gecenin sonlarına doğru benim için epey ağır ve sancılı olmuştu. Korkunç bir baş dönmesi, mide bulantısı ve zaman-mekân kavramını bir anlığına yitirmek...

Sedef, gülmeye başladı. "Çoktan ölmüştür onu diyen kişi kızım.''

"O zaman şu anda nefes alıp rahat şeyleri karşı cinse atfeden herkesin Allah cezasını versin,'' dedim.

"He, şimdi daha güzel oldu,'' dedi Sedef, ayağıyla ayağıma vurarak.

"Siz burada rahat giysi, rahatsız giysi diye konuşadurun, hemcinsleriniz nasıl daha güzel olup da zengin adamları avlarım onu düşünüp harekete geçsin.'' Buğra yanımıza gelip, bağdaş kurarak önümüze oturdu. Kahverengi gözleri ışıl ışıl parlıyordu. "İstemez misiniz siz de şöyle süper zengin adamlarla evlenmek?''

Buğra'ya baygın bir bakış attım. "Eğer zengin bir adama giden yol topuklu ayakkabıdan geçiyorsa hayır, hiç istemem.''

"Valla çok aşırı zengin ve yakışıklıysa ben her şeyi kabul edebilirim,'' dedi Sedef. "Ama yaşlıysa ve çok da zengin değilse... Hiç almayayım.''

Buğra iç çekti. "Ah ben kadın olacaktım ki... İkiniz de elinizdeki gücün kıymetini bilmiyorsunuz.''

"Yo,'' dedim gülümseyerek. "Şu an kendimi en az kraliçe Elsa kadar güçlü hissediyorum. Potansiyel var ama etrafımdakiler çok hassas olduğu için onları buza çevirmekten korkuyorum.''

Bir Rüyanın PeşindenWhere stories live. Discover now