"Tamam, Ahmet deli olabilir. Ama onun sana nasıl baktığını gördüm Irmak... Duygular sahte olamaz. O sana sırılsıklam aşık. En az senin ona olduğun kadar."

Irmak önce ona, sonra da söylediklerinde gerçeklik payı olup olmadığına dair bir işaret ararcasına çay fincanının içine baktı. Evet, aşıktı. Ama kime? Deli Ahmet'e mi? Yanlışlıkla kız arkadaşını öldüren Atlas'a mı? İkisine de değildi aslında. O, vanilyalı çörek gibi kokan sarışın, tatlı ve yetenekli yazar bir çocuğa aşık olmuştu.

Ondaki düşünceliliği gören Selin devam etti: "Onunla yüzleşmelisin. Yoksa pişman olursun." Çayından bir yudum aldı. "Bugün dersin var mı?"

"Evet," dedi Irmak. Saatine baktı. "Hatta ben çıkayım Selin." Ayağa kalktı. "Sonra yine haberleşiriz, tamam mı?" Çay fincanını dikkatle masanın üzerine bırakıp, odanın kapısına doğru yürüdü. Tam çıkacaktı ki Selin arkasından seslendi:

"Irmak!"

Ona döndü Irmak.

"Ben senin için bir çeşit nöbetçi en yakın arkadaş mıydım? Yani artık Aslı'yla aran düzeldi ve..." Sözcükler ağzından giderek daha az sesli çıkar oldu, sonunda kayboldu.

Irmak onun ne demeye çalıştığını anlamıştı. Cevap vermeden yanına gidip ona sarıldı. "O ne biçim söz Selin? Yani Aslı geri dönecekse buyursun gelsin. Ama senin bendeki yerinin onunla hiçbir ilgisi olamaz."

"Sahi mi söylüyorsun?"

"Tabii ki, şapşal. O mektubu yazmış olsan bile."

"Ah... Ne?! Onu hala saklıyor musun?" dedi Selin dehşet içinde.

"Tabii! Çerçeveletip duvarıma asacağım!" dedi Irmak kahkaha atarak. Ona son bir kez içini rahatlatması için koskocaman gülümsedikten sonra, kapıyı açıp odadan çıktı.

Odada tek başına kalan Selin de kendi kendine gülümsüyordu.

***

NECATİ EVİNİN SALONUNDA oturmuş, göz ucuyla öğle haberlerini izlerken kapı zili çaldı. Tam telefonunu eline almış Ahmet'i aramak üzereydi. Kameradan gördüğüne göre Ahmet çoktan uyanmış, kahvaltısını yapmış, her zamanki gibi umarsızca yarı çıplak bir halde daktilosunun başına oturmuştu. Necati yorgundu, hem de bu sefer hiç olmadığı kadar. Ama ne olursa olsun onu iki-üç saatte bir yoklamak zorundaydı. Ahmet'i hastaneden çıkarıp eve götürmüş ve onun yanında kalmayı teklif ettiği her sefer, tüm ısrarlarına rağmen, ondan ret yemişti. Kendi evine gelip yatağa girdiğinde saat ikiye geliyordu. Olay tazeyken, onunla Irmak'ın yanında yaşadığı krizi hiç konuşamamıştı, bu yüzden onunla şimdi konuşmak istiyordu. Okula gitmek üzere çıkan Efe'nin bir şey unutup geri döndüğünü sanarak açtı kapıyı. Ama kapıdaki oğlu değildi.

"Irmak? Ee, geçsene."

Necati onu yüzünde büyük bir şaşkınlıkla karşıladı ve içeri, salona buyur etti. Irmak peşi sıra çekingen adımlarla ilerlerken Necati'yi dikkatle inceledi. Önceleri bambaşka bir gözle baktığı bu adama, şimdi neredeyse acıyordu. Atlas'ın yönlendirmeleri yüzünden onu kötü bir adam olarak tanımıştı: İri yarı bir cüssesi olan, gömleğinin üst açık düğmelerinden kıllar taşan, iki parmağının arasında sürekli sigara bulunan, ormandaki gözlerden uzak bir kulübede karşısına çıkan bir adamın karanlık işler çevirdiğine inanması hiç zor olmamıştı. Oysa şimdi bunları hiç görmüyordu. Beyazlamış sakallar, kırlaşmış bir saç, üzüntüden çökmüş omuzlar... Kısacası yorgun bir baba görüyordu.

Karısını on yıl önce kaybetmiş, biri sorunlu diğeri hovarda iki oğluyla bir başına kalmıştı Necati. Ne kadar zor bir durumdu bir baba için. Acaba neden evlenmemişti? Belki de uygun birini bulamamıştı. Irmak'ın aklında nedense onun ve kendi annesi Zuhal'in birlikte olduğu bir fotoğraf karesi beliriverdi. İkisi birlikte mutlu olabilirler miydi? Ama bir dakika... Bu düpedüz saçmaydı! Bu aptal düşünceyi geldiği yere geri yolladı. İki tekli koltuğa karşılıklı oturdular.

Mürekkep Kokunu İçime Çektim (2017-2018, 19 Bölüm, Tamamlandı)Where stories live. Discover now