***

Ağlama fazlımız bittikten sonra, Timur Turna'yı Tunç da beni sınıfıma götürmüştü. Neden mi ayrı ayrı? Turna benden küçüktü ve o henüz lise üçe gidiyordu. Tunç ve Timur ile aynı sınıfta olabilirdim ama onlarla da değildim neden mi? Sevgili Balamirciğim bizi ayrı ayrı sınıflarda olmamız gerektiğini söylemiş Sayın Okul Müdürüme(!)

12-C sınıfının önünde geldiğimizde Tunç "İşte bu hapishanenin sana ayrılan koğuşu da burası... Sakın kal ve kimseyi paralama!" dedi. Ya ben hiç yapar mıyım öyle şeyler, ben ki Hazal Eroğlu...

"İyi bari senin koğuşa yakın en azından Turna'yı da ancak bahçe izninde görürüm(!)"

Tunç omuz silkerek "Bende Timur'u öyle görüyorum maalesef." diyerek sakın kalmamı da tekrar edip kendi sınıfına doğru yol aldı. Sınıfa girip etrafa şöyle bir göz gezdirdim. Henüz pek fazla kişi teşrif etmemişti eski sınıfımın iki katı olan koğuşa... Cam kenarında gözüme kestirdiğim dördüncü sıraya giderek çantamı bıraktım. Burası için birileriyle kavga etmemek tek dileğimdi. 

Birbirlerinin kopyası gibi olan sarışın gözlüklerin yanına gidip "Merhaba" dedim. İkisi de şaşkın ördek misali suratıma baktılar önce, sonra birbirlerine bakıp tekrar döndüler benden tarafa.

"Merhaba"

İşte şimdi şaşırma sırası bana geçmişti. Etrafıma bakınıp sesin neden yankı yaptığını anlamaya çalıştım. Şaşkınlığımı anlayınca "Ses yankı yapmadı, biz ses tonları bile aynı olan tek yumurta ikizleriyiz" dedi kız olanı. Tek bir tanesi konuşunca netleşmişti her şey gerçekten ses yankı yapmıyordu. U hayatımda karşılaştığım en sıra dışı olaydı. Değişik insanları hep ilgimi çekmiştir. Bu ikizleri şimdiden çok sevdim...

"Hazal ben, peki ya siz?"

İkisi birden ağzını açınca "Lütfen tek tek" diye ikaz ettim. İkisi birden güldüler. Dişlerinin yapısı bile aynıydı. İlk kız olanı gözlüğünü yukarı ittirip "Ben Asel" dedi. Sonra erkek olanı gözlüğünü yukarı ittirip "Ben Asal" dedi. Yok artık(!) İsimleri bile tek yumurta ikisi bunların... Bütün hareketleri aynıydı. Ben onların hareketlerini takip etmeye çalışırken, hiç beklemediğim bir soru geldi ikizlerden hem de aynı anda sordular.

"Sen Tunç ve Timur'un kuzeni misin?"

Birkaç saniye düşündükten sonra "Ben onların..." sözümü Tunç'un heyecanlı sesi kesmişti.

"Evet, Hazal bizim kuzenimiz, şimdiye kadar yetiştirme yurdundaydı ama hasretine dayanamayıp yurttan çıkarttık. Artık bizimle yaşıyor."

Tunç'un bu söyledikleri karşısında şaşkınlığımı gizleyemedim. Bu da neyin nesiydi böyle? Yalana ne gerek vardı?

"Şimdi Hazal' ı alıyorum, bir şey konuşacağız hadi."

Kolumdan tuttuğu gibi sınıftan dışarı çıkardı. Tam çemkirecekken "Hazal içerde söylediklerim aynen geçerli olacak. Herkes bizi kuzen bilecek." dedi. Neden böyle saçmaladığını gerçekten çok merak etmiştim. Surat ifademden anlamış olacak ki hemen "Yoksa okulda çok dedikodu döner. Dört erkekle yaşıyorlar diye adınızı çıkartırlar. Bu mühim değil takmayız biz ama okul arkadaşlarımıza toplu katliam yapmanı istemem" dedi ve sırıttı. Öyle bir durumda toplu katliam yapar hepsini okul bahçesine gömerdim. Haklıydı...

"O zaman iyi yetiştin. Arkadaşlarım diyecektim tamda"

"Ama bizim aynı evde yaşadığımızı nereden bileceklerdi ki."

Tunç histerik bir kahkaha atarak "O çoktan yayılmıştır okula korkma sen." Dedi. Hocalar sınıflara gelmeye başlayınca Tunç sınıfına gitti. Sınıfa girdiğimde bütün yerlerin dolu olduğunu fakat benim gözüme kestirdiğim yerin boş olduğunu gördüm. İşte bu harikaydı. Kimse yerime oturmamıştı cıngar çıkarmama gerek kalmamıştı. Büyük bir huzurla yerime geçip oturdum. Bu sırada sınıfa giren hoca hemen çantasını bırakıp kendini tanıttı. Bu benim işime gelmişti. Yeni gelen tek ben değildim. Hoca da yeniydi ve bu nedenle bütün ilgi ona kaymıştı.

Bütün gün benzer tanışma fasıllarıyla geçmişti. Okulun hep sıkıcı olduğunu düşünmüşümdür ama ilk günler daha bir sıkıcıymış. Onunla tanış, bununla tanış...

***

Okulun ilk gününü atlatmış bir şekilde koltukta yayılmış oturuyordum. Tam içim geçecekken kulağıma bir ses doldu.

"Mahalle sakinlerinin dikkatine ovarlok makinesi ayağınıza geldi. "

Ovarlok makinesi mi? Yurtta kaldığım dönemde hep yurdun önünden geçen ovarlokçu amcanın arabasının sesi gelince fırladım yerimden. Amca yurdun önünden geçip duvardan bahçeye bizim için şeker atardı. Bizde koşup çimenlerin arasından şekerleri toplayıp, herkese eşit pay yapardık. Küçüktük ama adaleti büyüklerden iyi bilirdik...

Turna benden önce balkona koşmuştu, bende koşup çıktığımda Turna'nın gülümsemesini beklediğim suratı asıktı. Ovarlokçu arabasına baktığımda arabanın şekerci amcanın arabasından farklı renk olduğunu gördüm. Gözpınarlarım hemen harekete geçmiş, gözümü doldurmuştu.

"Mahalle sakinlerinin dikkatine ovarlok makinesi ayağınıza geldi. Halı, kilim, pa..."

Tam içeriye girmek için döneceğim sırada arabanın camından sarkmış olan Timur'u gördüm. İçeri girmekte olan Turna'yı kolundan tuttuğum gibi geri çektim.

"Bir sus be amcacım! Bir sus! Şurada ilanı aşk edelim dedik içine şıçtın ya(!)"

İlanı aşk mı dedi o. İşte beklediğim olay oluyordu. Bir dakika. Bir dakika.. Ovarlok makinesi arabasında romantizm mi? İşte bu ancak Timur'dan beklenirdi. Ah Timur ah(!)

Turna'ya dönüp baktığımda ellerini yanaklarına kapatmış, gözleri hafif hafif dolu, arabanın camından sarkmış olan Timur'una bakıyordu. Tabut grubu için "kapıcı", Turna için "aşk" anlamına gelen Timur benim için ise "zırdeli" demekti. Deli falan ama tam bir yaşam kaynağı kendisi... Turna çok şanslıydı...

"Seviyorum seni Turnaaa(!)"

"Çok seviyorum be"

"İlk kez seviyorum böyle, anla beni sev beni(!)"

Sevinçle dönüp, kollarımı kocaman açıp Turna'ya sarılmak istedim. Ama kollarım havaya sarıldı! Turna yoktu...

Bölümü bitirme tarihinizi yazar mısınız?💕

Timur'un ilan-ı aşkını beğendiniz
mi? 🙈

Peki ya Ulaş-Hazal tartışması
desem? 🤭

TABUT Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora