"Hadi yaz," dedi beni duymazdan gelerek.

"Bu doğru değil," dedim gözlerimi parlayan gözlerine dikerek. Gerçekten mavi.

"Sen lens mi kullanıyorsun?"

"Hayır."

Kesin yalan söylüyordu. Böyle parlak gözler görmüştüm ve lensti. Umursamaz gibi omuz silktim. "İyi."

"Seçenekleri azaltırsak daha kolay olur. Siyah mı beyaz mı?" diye devam ettim.

"Siyah."

"Gezmek mi evde takılmak mı?"

Soruları yere bakıp yanıtlarken gözlerini bana çevirip "Evde takılmak," dedi. Yüzümü hemen listeye çevirdim ve bir şeyler karaladım. Uyuz, aklı fikri neredeyse? O manalı gözlerini görmezden gelerek "Bisiklete binmek mi, araba kullanmak mı?" diye devam ettim."Motosiklet."diye farklı bir cevap verdi.Bu istemsizce gözlerimi ona çevirmeme sebep oldu."Kullanıyor musun?"

"İstersen hafta sonu kendin gör."

"Motorun burada mı?" Artık sesimi kontrol edemiyordum.Of ya, motosiklet... Hayalim!

"Evet. Kullanabilirsin."

"Ah, hayır! Yani bilmiyorum kullanmayı," dedim hayal kırıklığıyla.

"Öğretebilirim." Batın yine durum değiştirmiş, iyilik etmek ister haline bürünmüştü. Ne tuhaf çocuktu bu. Annemin beni motosiklet üzerinde gördüğünde vereceği tepkiyi düşünüp istemsizce "Belki," dedim. Sönen hevesimi bir kenara koyup "Cep telefonu mu laptop mu?"diye devam ettim. "Cep telefonu."

"Elma mı portakal mı?"

"Elma. Bunlardan nasıl bir liste hazırlayacaksın acaba?"

"Tahmin edemezsin."

"Tamam... Sıra ben de. Hafta sonu bir planın var mı?"

"Bana çıkma teklifi mi ediyorsun?" dedim kaşlarımı kaldırarak.

"Sana motorumla gezebilmeyi teklif ediyorum."

Zayıf noktamı bulmuş kullanıyordu. "İşim var," diye yalan söyledim.

***

Sınıftaki yerlerimizi aldığımızda Anıl hoca bizden iki dakika müsaade istemişti. Masasındaki kağıtlara gömülmüş, bir şeyler yazıyordu. Kollarımı masanın üstüne uzatmış avuç içlerimi birleştirmiş onu izliyordum.

Batın yanımdaki sandalyeye rahat ama kaba olmayan bir şekilde yayılarak oturmuş listemizi inceliyordu. Gülümsemiyordu. Ciddi bir ifadeyle yazdıklarımı okuyordu.

Karşıya doğru baksam da bana doğru yanaştığını görebiliyordum.Dersin başında yaptığı gibi kulağıma doğru sessizce konuştu. "Bu gerçek bir liste değil." Ona doğru bakmadan "Cevapları sen verdin," dedim.

"Ben sunduğun iki seçenekten birini seçtim. En sevdiğim meyvenin elma olmadığından eminsem bu liste gerçek olmaz."

"Gerçek bir liste olup olmamasını önemsemediğini sanıyordum."

"Senin umursadığını sanıyordum."

Konuşmamızın başladığı andan itibaren ilk defa yüzümü ona çevirmiştim. Bana doğru eğildiği için bu hareketimle yüzlerimiz birbirine haddinden fazla yakın olmuştu. Kısık bir sesle "Ortak şeyleri seçtiğimizi düşünürsek gerçek bir liste olur," dedim ve yüzümü tekrardan Anıl hocaya doğru çevirdim. Batın'ın gülümsediğini görebiliyordum.

"Tamam. Hatırlatma yapmak için beklettim sizi. Yarın hepinizin soruma verecek bir cevabı olacak. Unutmayın. Şimdi çıkabilirsiniz," dedi Anıl hoca. Arkalardan bir ses geldi. "Eee... Listeler?"

"Onlar işinizi biraz ciddiye almanız içindi. İşlevlerini yaptılarsa çok iyi ama şu an onlara ihtiyacımız yok. Önemli olan diyalog kurmanızdı. Zorunlu olmasa çoğunuz birbirinizle ilişki kurmazsınız. Neden? Ön yargılarınız yüzünden. Ön yargılarınızı kırmayı öneriyorum size...Şimdi, bunu düşünün... Ders bitti. Teşekkürler."

Şaşkın şaşkın ona bakarken içimden haklı olduğunu düşünüyordum. Tuhaf ama gerçekten düşünceli bir öğretmenimiz vardı. Garip aynı zamanda.

Bazıları kağıtları buruşturup atarken, bazıları yırtıyordu. Yerimden kalkarken bizim listemizi almak için bakındım ama yoktu. Batın'ı top halinde yaptığı bir kağıdı çöpe doğru fırlatırken görünce listemizin nerede olduğunu anladım.

Sınıftan çıkmak için kapıya doğru yürümeye başladım. "Nehir!" Batın ilk defa ismimi söylemişti. İsmimi duyunca refleks olarak ona doğru dönmüştüm. Yanıma doğru gelip başını hafifçe eğdi.

"En sevdiğim meyveyi öğrenmek istersen dün gece karşılaştığımız yerde takılacağım."

Benim bir şey söylememe fırsat vermeden yanımdan çekip gitti. Bu bugün ondan duyduğum ikinci çıkma teklifiydi. Gerçekten tuhaftı. Böyle bir teklifi ancak o düşünürdü zaten.

"Niye aptal aptal sırıtıyorsun?"

"Ha?"Selin'in sorusuna istemsizce tepki vermiştim. "Sırıtmıyorum."

"Evet, sırıtıyordun. O çocuk sana ne dediyse sırıtıyordun ama işin iyi tarafı, Ulaş bundan pek memnun olmamış gibi. Çekip gitti. Yeni çocuk. Aferin, kızım. İyi fikir."

"Yeni çocuk mu?" Buse'de konuşmamıza ortak olmuştu.

"Yeni çocuk falan yok!"dedim kesin bir şekilde.

"Ama fena değil. Hatta iyi. Çok çok iyi."

"Şu giden mi? İyiymiş gerçekten."

"Of, saçmalamayın!" diye mızmızlanarak sınıftan dışarı çıktım.

Yeni çocuk falan bulmamıştım. Tamam, Batın'la geçirdiğim süre boyunca Ulaş aklıma gelmemişti. Bu son bir buçuk aydır uyanık olarak Ulaş'ı düşünmeden geçirdiğim en uzun zaman dilimiydi. Garipti ama iyi hissettirmişti. Uzun bir süreden sonra gerçekten nefes almış gibiydim. Son bir buçuk aydır onun adını söylemek bile canımı yakıyordu. Mideme garip bir sancı giriyor, kusacak gibi hissederken buluyordum kendimi. O beni mahvetmişti. Paramparça... Gerçekten mutlu olamıyordum bile. Eğlenemiyordum. Sürekli bir yerlerden aklıma giriyor yine beynime sancılar sokuyordu. Batın varken zihnime girememişti. Yine o acımasız kırbaçlarını sallayamamıştı. Diğer herkes bana acıyan gözlerle baktığı için onu hatırlatıyordu. Selin ve Buse bile. Üzgün olmamı bekler gibiydi herkes. Sadece Batın öyle değildi. Ulaş'ın bana yaptıklarını duymuş olmalıydı ama bana diğerlerinin davrandığı gibi davranmıyordu. Ne istiyordu bir fikrim yoktu ama kızlarla kalıp ne zaman laf Ulaş'a gelecek diye beklemektense onun yanına doğru giderken bulmuştum kendimi.

SADECE GİTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin