BÖLÜM 41 " KIZ KULESİ "

586 67 279
                                    

Saat_05 ; 45 salacak Üsküdar.

Kavuşma vaktiydi. Siyahın salına salına kırmızıya döndüğü andı galiba, günlerden ne olduğunu dahi bilmeden yılları, ayları karşısındaki kız kulesinin kayalıklarına vuran hırçın dalgalara bırakmıştı. Kız kulesinin eşsiz manzarasını oturduğu banktan zihnine acemi bir ressam gibi çizerken Şafak vaktinin ismini yalnızlık vakti olarak bir çırpıda değiştirivermişti.

Koca şehri bir gün daha uyandırmaya hazırlanan Güneş kırmızılığını gökten yeryüzüne doğru serpiştirirken kimine çok kimine az, insanlığa yeni umutlar vadediyordu sanki.

Herşeye rağmen ölümün ıslak yüzüne benzettiği denize gülümseyerek baktı İpek, üşüdüğünden değildi belki ama yalnızlığından olsa gerek üstündeki ince montunun önünü biraz daha kollarıyla kapattı. Şimdi bakışları bir o kadar daha boş ve bir o kadar daha yalnızdı.

"Ne oldu dün gece Gamze'ye ? "

Hemen yanı başındaki bankta İpek'in tüm duygularına ortak olan Toprak sessizce arkasına yaslanmış İpek'e bakmadan, dokunmadan onu anlayabilmenin çaresizliğiyle İpek'e cevap verdi.

"Ne olduğunu sen bilmiyor musun ? Neden bana soruyorsun ?"

"Bilmem ! Belki senden duymak istemişimdir"

"Arındı o, tıpkı bir bebek kadar saf ve temiz şimdi"

"Sencede iyi oldu değil mi Toprak sen ne dersin ? Ölmeyi hak edecek bir suçu yoktu zaten, hem bu dünyada akıllı olup delilerin kahrını çekeceğine sen delir onlar senin kahrını çeksin diye boşuna dememişler"

Toprak İpek'in vicdanını rahatlatmaya çalıştığını bildiğinden susmayı tercih edip amaçsızca etrafını boş gözlerle izlemeye koyuldu. Sessizlik işte o an ikisini birden teselli etmek istercesine sımsıkı kucaklamıştı.

Sessizliği bozan bir kaç balıkçı motorunun gürültüsünü bastırmak istercesine Toprak yeniden konuştu.

"Neyi bekliyoruz ?"

"Kayıkçıyı !"

"Kayıkçıyı mı ? Hıııı, ne zaman gelir ?"

"Bak ! Bu yaşına rağmen dalgaların üstünden bize doğru nasıl da süzülüyor. Geliyor işte"

Toprak kız kulesinden kendilerine doğru dalgalara karşı çevik bir şekilde kürek çekerek gelmeye çalışan ihtiyar adama doğru yerinde zıplayarak el sallamaya başladığında İpek gülerek sordu.

"Ne yapıyorsun Toprak ?"

"Kayıkçıya el sallıyorum "

"Peki seni görebilecek mi kayıkçı ?"

"Zihni arınmışsa neden görmesin"

Tek bedendeki iki ayrı ruh, kayıkçı sahile yanaşana kadar gözlerinden yaşlar boşanırcasına, hiç gülmedikleri kadar güldüler. Yaşlı kayıkçı sahile yanaştı, oturduğu bankta kahkahalar atan İpek'in gözlerinin içine oda sebebsizce gülerek baktı.

"Sizi bekliyorlar İpek hanım, gidelim mi ?"

İpek Toprak'la dalga geçmenin zirvesinde şakayı uzata bildiği kadar  uzatmayı planlıyordu, ihtiyar kayıkçıya alacağı cevaptan emin bir şekilde dönüp sordu.

BENİ KEŞFET Where stories live. Discover now