Domates çorbası, Rosto-Püre ve Pilav yapacaktı. Ne kadar zor olabilirdi ki? Sonuçta bu tarz beceriler kadınların doğasında vardı. Yapabilirdi, hem de herşeyi...

Kendini motive edip alışverişe başladı. Domatesleri, domates püresini, bir kaç sebze-meyve daha aldı. İçecekler için tereddüt etti, internetten tarifini bulduğu kırmızı şarapla terbiye edilmiş rostoyu yapmak için zaten şarap alacaktı. Biraz daha fazlasını aldı. Tanıştıkları günden bu yana bir geceleri bile alkolsüz geçmeyen iki insanlardı, fakat Carmen henüz bu adamın sevdiği içkiyi bile bilmiyordu. Oldukça ironikti! Alışverişi tamamlayıp mutfağa geçti. Kırmızı parlak mutfağımın ağzı olsa bu gün için şükrederdi diye düşündü. Kesemediği her soğan için gözlerinden yaşlar akarken annesinin söylediklerini düşündü, haklıydı. Yemek işi 3 saat sonra bitti. Masa, kadehler, tabaklar herşey mükemmel gözüküyordu. Bu mükemmellik eve geleceği belli bile olmayan bir adam için fazlaydı!

Antonioyu aradı uzun uzun çalan telefon nihayet açıldı;

-Neredesin? Kahvaltı borcumu akşam yemeğiyle ödemek istiyorum fakat bu yemekten sonra bana bir kahvaltı daha borcun olabilir benden söylemesi

Kendi kendine sırıtıyordu Carmen.

-Bu geceyi atölyemde geçirecektim. Fakat yemeklerini tatmak için sabırsızlanıyorum

Dedi Antonio. Sesindeki bir şey, içinde derinlerde bir şeyi harekete geçirmişti Carmen'in.

-Oleeyyy !!!

Diye bağırıp kapattı.

Antonio nasıl bir kadınla telefon konuştuğunu anlayamamıştı. Carmen miydi? Tanıyabildiği kadarıyla Carmen sevinç çığlıkları atmazdı. Attığı tek çığlık sinirden ve öfkeden olurdu...

Telefonuna bakmayı bıraktığında önündeki tabloya baktı. Bu tablo hüzün kokuyordu. Ama en çok da yalnızlık. Kalabalığın içinden sıkılıp köşesine çekilen bir kadın vardı bu tabloda. Sergisinin as parçası en önemli şeyiydi, fakat daha 1 ay vardı sergiye. Aceleyle Carmen'in evine doğru gitti.

Yolda giderken aniden arabasını kenara çekip çiçekçiye girdi.

"Dünyanın en tuhaf kadınına dünyanın en güzel çiçeğini istiyorum" dedi Antonio.

Kapıyı açan Carmen önünde rengarenk çiçeklerden yüzü bile görünmeyen bu adama bakıp bütün yüzüne yayılan gülümsemenin tadını çıkardı.

"Burada aşçılığa yeni başlamış kocaman bir kadın varmış" dedi Antonio alaycı bir şekilde.

"Burada da centilmen davranmaya çalışan bir hıyar varmııış meğerseem" dedi Carmen kelimelerini uzata uzata.

Eğleniyorlardı. Çocuklar gibi.

Masaya geçtiler.

"Nereye kayboldun" dedi Carmen, "kaç gündür evime kamp kurmuştun tek kişilik hayatıma dönmekte zorlanmadım desem yalan olur" diye de ekledi.

Antonio sırıttı. Bu kadının dünyalar tatlısı bir ikizi mi vardı? Çünkü tanıştıklarından beri bu kelimeleri yanyana getirmemişti Carmen. Bu bir ilkti!

"O zaman seni hiç alıştırmayayım bu gece de burdayım" dedi Antonio.

Yemekleri gerçekten ilk defa yemek yapan birine göre harikaydı.

"Gizli bir yetenekmişsin sen" dedi Antonio. "Bu zamana kadar neden yemek pişirmedin?"

"Vaktim olmadı" diye başından savarcasına bir cevap verdi kadehlere şarap koyarken.

"Bugün içki alırken hangi içkiyi sevdiğini bile bilmediğimi farkettim ve bu beraber yemek yiyecek iki insan için önemli bi sorun bence" dedi Carmen.

"Bir mahsuru yoksa Viskiyi daha çok severim Hanımefendi, fakat şarap daha centilmen bir içki gibi gelir bana. Nazik Beyler de şarap içer değil mi?" Dedi Antonio sesini incelterek flörtöz bir edayla. Sonra da sırıttı.

Sırıtmak bir erkeğe daha fazla yakışamazdı...

"Neden Viskiyi daha çok seviyorsun?" Diye sordu Carmen ve anında cevabını aldı:

"Çabuk sarhoş ettiği için..." Uzaklara daldı ve bir şeyler anlatması gerektiğini hissettiğindeyse söze başladı:

"Bak Carmen, unutmak isteyip de unutamadığım bir şey var ve bu bi lanet gibi peşimi bırakmıyor. Bu bir hata ve hatanın getirdiği pişmanlık. Hatta vicdan azabı. Bu yüzden viskiyi hiçbir şey düşünemeyinceye kadar içerim ve bir kaç saatliğine unuturum."

Bir acı oturmuştu midesine Carmen'in. O da mı yaralıydı? Viski ona Stefan'ı hatırlatıyordu. Sakinleşmeliydi...

"Ben bir kadını karnında benim hatam olan çocukla yapayalnız bıraktım ve ölmelerine sebep oldum Carmen..." Antonio gözlerinde yaşlarla karşısında çaresizce duruyordu. Bir insan ancak bu kadar pişman, üzgün ve çaresiz görünebilirdi...

Carmen allak bullaktı. Bir yandan onun bu kadar kötü bir insan olduğuna inanmak istemiyor, bi yandansa En az Stefan kadar kötü bir adamla, aynı masada ne bok yediğini düşünüyordu...

Hiç anlamadığı şekilde ayağa kalkıp Antonioya sarıldı. Küçük ellerini adamın kemikli yüzünde gezdirdi gözyaşlarını sildi. Dudaklarına dokundu. Yumuşaklardı... İkisi de titriyordu. Carmen'in uzun sayılabilecek boyuna rağmen Antonio eğilip dudaklarının hizasında duruyordu. Carmen içinde patlamaya hazır bir şeyler olduğunun o zaman farkına vardı. Kafasını uzatıp dudaklarını öpmeye başladı. Elleriyle hissettiğinden daha yumuşaklardı. Antonio'nun elleri Carmen'in sırtından aşağı doğru indi dolgun hatta iri sayılabilecek kalçasına indi. Bu kadını günlerdir hayal ediyordu hem de her anında. Fakat şu anda karşısındaki kadın bütün hayali kopyalarından çok daha iyiydi.

Bu kadını istiyordu...

Ne pahasına olursa olsun...

KİMSİN SEN?!Where stories live. Discover now