"Murat'ın babası." Diye mırıldandın. Ona anlamayan bir ifade ile baktım. "Hamile olduğumu öğrenmiş. Nasıl oldu bilmiyorum. Yemin ederim çok dikkatli davrandım ama... ama bir şekilde..."

"Şşşt." Diyerek doğruldum ve kollarımı göz pınarlarından yaşlar süzülen arkadaşımın boynuna sardım. Hıçkırıkları derin iç çekişlere dönüştü ve ardından sessizlik tüm odaya hakim oldu. Gözlerimi karşımdaki duvara dikmiş ve Gökçe'nin saçlarını okşuyordum. Her zaman hissettiği duyguyu yansıtabilen biri olmuştu zaten. Korkak olan hep bendim, Gökçe her zaman cesurdu. Duygularını göstermekten korkmuyordu. Ona söylenen laflara aldırış etmiyordu. Biz aslında onunla çok farklı insanlardık.

***

"Alp, serbest bırakılmış". Murat ve Batın'ın arasında geçen konuşmayı dinliyordum. Gidip direk soracak cesarete sahip değildim çünkü. Cesaretli Ilgın'ın öldüğünü çoktan söylemiştim size. şu an aklımda yalnızca Gürkan'ın uyanması vardı ve ben başka bir şey düşünemiyordum. Yalnızca ona odaklanmıştım. Aklımda başka bir şey yoktu. Lanet olsun ki ona bir şey olacak korkusuyla kendimi yiyip bitiriyordum.

"Açılın." Diyerek odaya giren aceleci doktor sayesinde hepimiz ayaklanmış ve camın etrafına doluşmuştuk. Gürkan'ın babasından uzak durmaya özen gösteriyordum. Murat'ın babasının Gökçe'ye olan bakışlarını yakalamıştım birkaç kez. İstediği şey kesindi. İkisinin de hayatını yakmamak adına bu çocuğu aldırtacağını söylemiş. Murat'tan habersiz! 2 gün sonra Gökçe'yi zor bir sınav bekliyordu. Elbette ben de onunla birlikte o sınava girecektim. Onu yalnız bırakmazdım!

"Uyandı!" Murat'ın heyecanlı sesini duyduğumda göğsümün ortasına koca bir şey oturmuştu sanki. Nefes almamı engelleyen, büyük bir şey. Kala kalmıştım öylece. Sadece izliyordum. Gürkan'ın solunum cihazıyla olan mücadelesini. Sanırım artık kendi başına nefes alabildiği için ona ihtiyacı yoktu ve çıkartılmalıydı. Sıçrayan bedenine çarptı gözüm. Birkaç gün içinde zayıflamıştı sanki.

Normal bir odaya taşınırken ailesinin yanında gitmesini izledim. Annem suratıma bakmıyordu. O mahkeme olayından sonra ben bilinçsizce yatarken başımda beklemiş ve psikolojik destek almam gerektiğini öğrenmişti. Ardından ben uyanmadan birkaç saat önce hastaneden ayrılmıştı. Sözlerim onu fazlasıyla kırmıştı. Beni korumak istediğini biliyordum ama bunu Gürkan'dan ya da diğerlerinden uzak tutarak yapamazdı.

"Ben içeri giriyorum." Babasının ilk girmesi doğal hakkıydı zaten. Ben girmeye bile cesaret edemiyordum. Korkuyordum. O burada, 7 gündür öylece yatmıştı. Şimdi konuşacaktı ve ben sesini duyacaktım. Dayanamazdım ki! Benim yüzümden onca acıyı çekmiş olduğunu bilmek zaten zorken, birde buna dayanabileceğimi sanmıyordum.

Yavaşça koridorda ilerlemeye başladım. Fakat arkamda "Seni istiyor!" diye bir ses duyuldu. Gözlerimi sıkıca yumdum. Benden bahsettiklerini biliyordum. Gitmem gerektiğini bildiğim gibi.

Geri döndüm ve odanın kapısının kulpunu tuttu ellerim. Birkaç saniye derin derin nefes aldıktan sonra beklemekten vazgeçip kulpu çevirdim.

Aldığım ilk koku onun o mumtazan, dillere destan kokusuydu. Böyle aklınızın başınızdan gitmesini sağlayan, kendi kokusundan bahsediyordum. Sonra tiksindiğim o hastane kokusu ilişti burnuma. Burnumu kırıştırdıktan sonra bana merakla bakan yeşil gözlere çevirdim bakışlarımı. Gözlerimi büyültüp, açık olan gözlerine hasret ile baktım.

"Ilgın?" deyişi yüreğimde bir ateşi körüklerken, ayaklarımı ona doğru giderken buldum. Fark etmeden her türlü ona çekiliyordum işte. Her şekilde, hiç pes etmeden ona gidebilirdim. Ben bir adım attığımda o on adım geri kaçsa bile giderdim şu saatten sonra. Kaybetme duygunun kıyısından geçmiş bile olsam, o acının, o korkunun tadının acılığını tatmıştım. Bir daha böyle bir şey olursa, asla dayanamazdım. Ona bir şey olacak korkusu ile yaşayamazdım!

Romantik Komedi [TAMAMLANDI]Where stories live. Discover now