S.B.Ç.G.K 6

31 2 0
                                    

Merhaba arkadaşlar biliyorum bölümler arasında uzun zamanlar geçiyor ama ben yazmış olmak için yazmak istemiyorum. İçimdekileri biriktirip buraya dönüyorum. Sizin beğeniniz benim için çok önemli. Umarım beğenerek okuyorsunuzdur. Sevgiler  Minik Yazarınız...

Loveofgods

Suna'dan

Doktor telefonumu yanıma getirdiğinde ne yapacağımı bilemiyordum. Sadece elime aldım ve birkaç saniye bekledim. Telefonun ekranı kırıktı. Umarım hala iş görüyordur dedim kendimce. Kilit tuşuna bastığımda ekranın açılması iyi bir şeydi. Telefona gelen hiçbir arama yoktu. Ya da bir mesaj. Hala bunun beklentisi içinde olduğumu  anlayınca  kendime kızdım. Elim boynuma gittiğinde avucumun içine değen kolyeyi sıkı sıkı tuttum.

Bu da geçecek Suna. Geçmeyen ne kaldı ki?

  O olmayalım neredeyse bir ay olacaktı. Sakinleştiğimde telefonu tekrar açıp galeriye girdim. Fotoğraflara bakıyordum. Düğün fotoğraflarımıza, balayı yolculuğuna çıkmadan öncekilere hatta ilk zamanlarımızdan kalanlara bile. Bu mutluluğu bir daha yaşayabilir miydim? Bazen içinizde bir duygu ölür. Bende de mutluluk ölmüştü. Fotoğrafları silmeye çalıştım o an. Ama elim bir türlü silme butonuna gitmiyordu. O sırada başımda dikilen gölgeyi farkettim. Doktor bana bakıyordu.

"Yine böyle gülsene." Daha çok soru sorar gibiydi. "Sanmıyorum." Üstündekilere baktığımda önlüğünü görmemiştim. Bunu farkettiğimi anladığında ellerini iki yana açarak "Bu akşam doktorun değilim. Biliyorum buna çok üzüldün ama böylesi inan ikimiz için de en iyisi." En sonunda pembe diziye bağlandığında gülmemek için kendimi zor tutuyordum.

"Gülmen için daha ne yapacağım Suna?" Bana baya yakındığında onun da benim iyi olmamı istediğini anladım. "Tamam tamam." Dedim küçük bir gülümseme ile. "Ee sen neden geldin." Güldü artık gülüşü beni sinirlendirmiyordu.

"Seni yıldızlara götürüyorum." İlk başta anlamadım sonra  sabah ki konuşmamız aklıma geldiğinde yataktan ayaklarımı sarkıttım. Doktor da o sırada sandalyeyi yanıma getirdi. Ben ayağa kalkacağım sırada hızla bacaklarımın altından ve sırtımdan tutarak koltuğa oturttu.

"Artık ayaklarının üstüne basma. En azından bir süre." Haklıydı o yüzden pek de bir şey söyleyemedim. Arkama geçip sandalyeyi sürüklemeye başladı. Açık olan kapıdan ilerledik. Sonra yine hatırladığım gibi aynı yoldan geçtik. Yine parkın kendine göre küçük kalan kapısından geçtik. Bu sefer başka bir yere oturacaktık herhalde çünkü sabah oturduğumuz yer sağ tarafta kalıyordu.

"Nereye gidiyoruz?" Yavaşlamaya başladığımızda nereye geldiğimizi görmüş oldum. "Sabah oturduğumuz yer kahvaltı bölümüydü. Burası manzara bölümü."  Yüzünü göremiyorum ama gülümsemesinin eksik olmadığı anlaşılıyordu. Etrafa baktığımda güzel olduğunu itiraf etmeliydim.

Sallanan sandalyelerden armut koltuklara her şey vardı. "Bir şeyler içeriz belki o yüzden armut koltuklar tercihim" dediği gibi beni kucaklayıp mavi bir armut koltuğa bıraktı. Bu parfüm kokusu Sıraçın kokusundan  çok aykırıydı. Onun cennet kokusunun ardından başkasının kokusunu içime çekmek canımı acıtmıştı.

Bu durumdan rahatsız olduğumu belli etmek istedim. " Teşekürler ama bir daha ben kendim inerim." Ellerini teslim okurcasına havaya kaldırdı. "Peki sen bilirsin." Kendi de yanımda bir armut koltuğa oturdu. Birkaç dakika konuşmadan manzarayı izledik. Sonra yanımıza yine o sabah ki çocuk geldi.

"Abi sabah , geleceğim sonra dedin gelmedin aşk olsun sen de r yapıyorsun bak."(r yapmak: eylemi gerçekleştirmemek) Çocuğun ne demek istediğini anlamamıştım ama doktor bu duyduklarına baya gülüyordu. "Yok ben oğlum bir sürü hastam vardı onlarla ilgileniyordum." Çocuk yüzüne komik bir sırıtış yerleştirdi. "Yaa tabi abim sana hasta olmayacaklar da kime olacaklar?" Bu sefer dayanamayıp ben güldüm.

SEN BANA ÇOK GEÇ KALDINWhere stories live. Discover now