Sözlerinin ardından geldiği hızla terk etti odayı. Kendi odasına geçtiğinde de derhal yatağa uzanıp yavrusunu sevmeye başladı.

"Sana kimse zarar veremeyecek güzelim, sen hiç merak etme."

***

"Kiminle ortak çalıştığını bulabildiniz mi?" diye sordu açık kumral saçlı ela gözlü adama.

Gözlerinin içine saygı ile bakan adam bakışlarını önünde kenetlediği ellerine çevirdi.

"Hayır ağam. O kişiye bir türlü ulaşamıyoruz. Adam sanki yer yarılmışta içine girmiş."

"O zaman o yeri açıp, bana o adamı bulup getirin ulan! Bunu da ben mi söyleyeceğim?" diye kükreyen adam karşısında titredi koskoca adam. Neçırvan Piran'ın kudreti karşısında konuşabilecek bir insan var mıydı gerçekten?

"Emrim olur ağam," diye celalle konuşan adam derhal çıktı odadan.

Ardından bir volta seansı can buldu aynı odanın içinde. Derin düşüncelerinin arasında bir yol arayan Neçırvan, bir o yana bir bu yana yürüyüp durdu dakikalarca. Nihayetinde aklına gelen fikir ile bir hışım çıktı odadan. Ardından Riha'nın taşı toprağı inledi sanki adımlarının altında. Yaklaşan felaketin habercisi gibiydi. Kanla yazılmış bir kaderin, kanla süregeleceğini vurgular gibi...

***

"Durumu gayet iyi bebeğimizin. Annemizi biraz yoruyor ama olacak o kadar da." Diyerek gülümseyen doktor hanım her iki ebeveyni de mutlu etmişti.

Gözleri birbirlerine kenetlendiği anda aşk senfonileri doldurdu güneş açan semayı. Birbirlerine öyle büyük bir aşkla baktılar ki, bitmeyecekmiş gibi. Dinmeyecekmiş gibi bu güzel yürek çarpıntısı. Mutlulukları arşı doldurdu, sevinç ile çıktılar aynı şekilde o hastaneden. Mutluluğun yansıdığı ses tonlarıyla birbirlerinin ruhlarını, yüreklerini okşadılar. Her birbirlerine değen bakışlarıyla bedenlerine yeni bir iz bıraktılar. Sanki hiçbir kötülük onlara dokunamazmış gibiydi. Sanki hiç kötü bir şey yaşamamışlardı.

Öyle güzellerdi ki. Öyle mutlulardı ki. Kimse dokunamazdı bundan sonra onlara. Evlatlarını kucaklarına alacakları zamanı iple çekiyorlardı. Aşklarına aşk katan o güzel yüreği, meleği canhıraş bir heyecanla beklemekteydiler. Bir an önce kucaklarına almak için can atıyorlardı. Bir an önce kavuşmak istiyorlardı.

"İsmi ne olur acaba?" diye soran adamın zümrüt haresi irislerinde babalık heyecanı can bulmuştu.

"Bilmiyorum ama en güzel isme sahip olacağından eminim. Çünkü babası sensin," diyerek aşkını haykırırcasına konuşan cesur kadının yüreği pır pırdı.

Evet, çok zorluk çekmişlerdi. Bin bir türlü bela ve musibetle uğraşmışlardı ama değmişti be. Bu kadar güzel bir şeye bedel olduğu için değmişti hepsine. Bedenlerine yedikleri kurşunlara, akıttıkları kana değmişti. Kanla başlamış bir başlangıcın mutlu bitecek sonuydu onlar. Mutluluklarını kanla yazmış olmalarından mütevellit bitmeyecek bir güzelliğin içinde olacaklardı.

Şen şakrak, en güzel kuşları bile kıskandıracak sevinçli kahkahaları birkaç saniye sonra kana bulandı, bir kez daha.

Karşılarından gelen araba bile isteye üstlerine sürerken "Bu ne yapıyor?" diye haykıran adamın direksiyonu kırması bile bir işe yaramadı. Öyle şiddetli bir çarpışma yaşadılar ki anında kaybedilen bilinçler bir kalemin ucundan damlayan kan ile kaderlerine noktayı koydu...

***

İşittiği sesler buğulu, hissedemediği bedeni sanrılar doluydu. Her yer kandı. Baktığı ve gördüğü her yan kandı. Sevdiğinin bedenine en iyi ressamın fırçasından bulaştırılmışçasına bir kırmızılık hâkimdi. Gözleri alabildiğine kaybetmişti seçiciliğini. Uğuldayan kulakları, titreyen parmakları, yanan canı hiçbir şeydi. Gördükleri canına okuyalı çok olmuştu.

AĞA [TAMAMLANDI]जहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें