"Bu şaşırtmacalı soru mu?" Çünkü harika gözüküyordu, her zaman olduğu gibi.

"Hayır. Bu gerçek bir soru. Nasılım?"

"İyi." Güzel, çok güzel, fazlasıyla güzel gibi şeyleri içimden demeyi tercih ediyordum. Olayı abartıp 'her zamanki gibi nefes kesici'yi de ekleyebilirdim sonuna çünkü.

"Sadece iyi mi?" Sinirle söylenip aynaya baktı. "Off! Haklısın. Böyle çok aptal görünüyorum. Siyah gömleğime ne dersin?" Üzerindeki gömleği hızla çıkartırken gözlerim büyüdü hızla. Kafayı kesin olarak kesin yemişti.

"Baek ne yapıyorsun?"

"Siyah gömleğimi giyiyorum." Oldukça açıklayıcı biri olduğu için ona minnettardım. Keşke bu işi başka bir yerde yapsaydı, mesela benim olmadığım herhangi bir yer. Sırıttı ve gözlerimin içine bakarak yeni giydiği gömleğin düğmelerini ilikledi. Kafayı yiyen bendim. "Böyle nasıl oldum?"

"Güzel." Diye mırıldandım ama kıyafetlerine demediğime neredeyse emindim. Tenini kastediyordum. Beyaz, pürüzsüz ve narin.

"Sen sapıksın." Diye fısıldadı ve gözlerini yuvarlayıp aynaya döndü. Kendisini inceliyor. Sırtına, beline, kalçalarına ve yakalarına bakıyordu. Nereye böylesine hazırlandığını merak ettim. İçimden güzel şeyler de geçmedi. Ben onun gündelik haline şahit oluyordum her zaman ve bir defanın dışında benim için böyle hazırlanmamıştı. İç çektim. O bir yakasını açıp bir de kapatıp hangi halinin daha iyi olduğunu düşünürken köşemde iç çektim. Sapıkça düşüncelere beni zorlayan oydu.

"Nereye gidiyorsun?" Merakıma yenik düştüm. Merak etmeme gibi bir durum söz konusu değildi.

"Liseden arkadaşlarla buluşacağız. Her yıl bir defa yaparız." Tekrardan dolabının önünde durdu. Beyaz bir tshirt çıkarttı ve gömleğinden kurtulup onu geçirdi. Neredeyse önü dönük olmadığı için ona duacıydım. Pamuk gibi görünen sırtı öylesine hoşuma gitmişti ki oturduğum yerde heyecanlandım. Bel kıvrımına parmaklarımı geçirmek gibi saçma bir dürtüye sahip oldum.

Oh Sehun. Seni şerefsiz herif. Hangi ara böyle sapkın oldun?

"Bu nasıl?" Düşüncelerimi toparlayamadığım için tepki vermem geç oldu. Beğenmediğimi düşünüp surat astı. "Sanki markete gidiyorum gibi...

"Niye bu kadar abartıyorsun ki? Alt tarafı bir arkadaş toplantısı." Dünyanın en saçma şeyini söylemişim gibi suratıma baktı.

"Yıllardır bizim tek olayımız bu. Buluşuruz. Yüzlerimize gülümseriz ve içimizden küfürler ederiz."

"Genelde lise arkadaşlarıyla buluşunca yapılan şey budur."

"Bir de kimin hayatı, kimin hayatından daha üstün diye rekabete giriyoruz." Durdu ve omuzlarını düşürdü. "Boş versene. Babasız, sirk ucubesinin oğlu olarak zaten sıralamanın en altındayım. Ne giydiğimin ne önemi var?" Üzgün bakışları beni tekrardan ele geçirdi.

"Yapma, sen bu saydıklarından daha fazlasısın." Kesinlikle çok daha fazlasıydı. Dediğimi samimi bulmayarak kaşlarını kaldırdı. "Pansiyon sahibi sayılırsın. Martha öldüğünde senin olmayacak mı?" Bir anda sorduğum soru kendimi kötü hissettirdi.

"Haklısın. Sence annemi öldürmeli miyim?" Neyse ki alıngan ya da şaka anlayışından uzak biri değildi. Güldüm, o da gülünce rahatladım.

"Bence şimdilik varis olmanın tadını çıkar."

"Buluşmada şehir merkezinde lüks bir otelin varisiyim desem, çok mu abartmış olurum."

"Bence gayet lüks zaten. Şehrin diğer bölgelerindeki fuhuş için kullanılan pansiyonlara göre." Başını geri atıp harika bir kahkaha attı.

RescuerWhere stories live. Discover now