39 • 'Kız İsteme'

En başından başla
                                    

"Erim mi dedi o?"

"Harbi erim dedi," diye mırıldandı Gül. Sonra yüzünü ekşitti. "Ay çok kroca!"

Başımı dikleştirdim. "Erim, evimin direği, çocuklarımın babası... Ve karşınızda Azman!"

İkisinin kaşları da aynı anda havalandı ve aynı anda yanaklarını havayla doldurup ardından gür sesle kahkaha atmaya başladılar. Ben de dayanamayıp gülmeye başladım. Dakikalarca gülmekten karnımıza ağrılar girse de duramıyorduk bir türlü. Ta ki annem mutfağa dalana kadar. "Yahu kızı kendine getirsinler diye bunlara güvendim ama bizim kız bunları da delirtti."

Ah annem ah! Onlar benden de feci, haberin yok!

Annem ikisini yaka paça pencereleri silmek için mutfaktan çıkarırken bana da gidip hazırlanmamı söyledi. Ee, bu sarayın valide sultanı oydu. O yüzden tıpış tıpış odama geçtim.

Kısa bir duşun ardından yatağın üzerindeki mavi elbiseyi üzerime geçirdim. Dizlerimin altında fazlasıyla mütevazı, 'ben tam evlenilecek kızım' diye bağıran bir elbiseydi. Çok hanım hanımcık olmuş görüntüme bakıp aynada kendime göz kırptım. Saçlarımı kendi dalgalı halinde bırakıp makyaj yapmaya giriştim. Elif içeri girmeden bu işi halletmem gerekiyordu. Zira gelinin kız kardeşi konseptini üzerimde zevkle uygulardı o. Hâlbuki bizzat gelin bendim. Bu beni daha feci bir duruma sokardı.

Kendime kısa bir bakış atıp, 'Oldun sen kızım' dedim içimden. Ay bu kadar hanım hanımlık bana tersti ya. Umarım içimdeki çirkef kız olur olmadık bir zamanda ortaya çıkıp, 'Aslına dön!' diye bağırmazdı. Gerçi kaynanam bunu en ayrıntılısından bizzat deneyimlenmişti ama kayın babacığıma ilk günden 'Aldık başımıza belayı' dedirtmemeye yeminliydim.

Sahi benim peder ne alemlerdeydi acaba? Hayır yani, okeye dördüncü olacak zaman mıydı şimdi?

Gerçi adamı da anlıyordum. Azman'ı onlara anlattıktan sonra annem terliği popoma popoma vururken, babam yarım saat inme inmiş gibi duvarların badanasını incelemişti. Sonra hızla yatak odasına girip elinde dedemin beylik tabancasıyla çıkmıştı. "Hanım anamı ara, evin arkasına bir çukur kazsın!" dediğinde annem elinde terlikle kalakalmıştı. Ardından adamın içinden çıkan has Trabzonlu, "Vuracağum o ırz düşmanini, pok yiyenın oğli, bula bula benım gızımi mi bulmuş?" naraları atarak evde dört dönmeye başlamıştı. Annem sonunda onu biraz daha sakinleştirse de adam Nuh deyip peygamber demiyordu. "Gelısalar vururum!"

"Baba..." dediğim an, "Vururum!" diyordu.

"Sabri yemek hazır!"

"Vururum!"

"Baba kumandayı uzatsana!"

"Vururum!"

"Sabri ekmek alınacak."

"Vururum!"

"Sabri yoğurt..."

"Vururum!"

Adamın hayatı üç-beş gün sadece 'Vururum,' cümlesiyle geçmişti. Annem en sonunda onu bir odaya çekmiş ve her ne konuşmuşsa adam sonunda sabit cümlesinden vazgeçip "Gelsin istesinler," kısmına geçiş yapmıştı.

Annem babamı nasıl ikna ettiğini sorduğumda kahkaha atmıştı ve beni çekerek salondaki kapıdan babamı göstermişti. Telefondan bir şeylere bakıyordu. Zaten annem onunla konuştuktan sonra o telefondan elinden düşmez olmuştu. Yavaş yavaş arkasından ilerleyip ne yaptığına bakmıştım. Bir video izliyordu.

'Evlenecem, vermezlerse kaçacam!' diye bağıran kıza hüzünlü gözlerle bakıp iç çektiğini gördüğümde arkadan boynuna sarılmıştım. Annem adama sübliminal mesajın alasını verip dağ gibi Sabri Usta'yı acımasızca uyarmış sanmıştım ilk ama gerçekler daha acıydı.

KÜFÜR YOK! Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin