Saadet Düşmanı Kılkuyruk

93.4K 5.5K 9.9K
                                    

*Bölüm şarkısı, Onur Akın- Çam Kolonyası

"Onur." Rüyama sızıp ortalığı talan eden sesi daha tam olarak anlamlandıramadan tekrar duydum. "Onur hadi uyan. Birazdan akşam yemeğini dağıtacaklar." Oğuz'un sesini tanıyınca bütün bilinmezlik ortadan kalktı. Duvar dibindeki kirli yatağı pas geçip zemine çöktüğünde ben de yanına oturmuştum. Ne ara muhabbeti kesip omzunda uyuyakaldığımı ise hatırlamıyordum. Sağ yanağımı dayadığım omzundan kafamı kaldırmadan uyanık ama gözlerim kapalı bir şekilde sabit kaldım. Bulunduğum pozisyon çok rahat olmasa da inanılmaz huzurlu hissettiriyordu. Ve bunu bozmaya da hiç niyetim yoktu. Kafamın altındaki omuz hareket ettiğinde Oğuz'un elinin kıpırdadığını anladım. Bir süre sonra da yanağımdaki parmaklarını hissedince buna emin oldum. Hafif hafif bulunduğu yeri okşayarak; "Hadi ama Onur." dedi.

"Bu şekilde daha da mayıştırıyorsun beni." Bu defa tüm yüzümü boynuna gömdüm. Saçlarımın arasına bir öpücük kondurduğunda bulunduğum yerden kafamı kaldırmadan gülümsedim. "Bu tahmin ettiğin masal değil Solcu. Öperek uyandıramazsın."

"Desene çok yanlış gelmişim." Sesinden eğlendiği belli oluyordu. "Oysaki prense dönüşeceğin için çok heveslenmiştim." Kafamı kaldırıp kaşlarımı çatarak gözlerine baktığımda gülümsemesi büyüdü.

"Eğer ben kurbağaysam sen de bu hikayenin prensesi olursun Solcu." Onu sinir etmek için söylediğim sözlerin kahkahasını duyduğumda bir işe yaramadığını anladım. Alnıma bir öpücük kondurduğunda gülüşünü bana emanet etmişti sanki. Şimdi ben sırıtıyordum o ise ciddi bir ifadeyle gözlerime bakıyordu.

"Zeki yarim."

"Ne dedin sen?" dedim mutlulukla daha da fazla gülümseyerek.

"Ne demişim?" Sırıtışı beni uğraştıracağının emaresiydi.

"Bir daha söyle."

"Ne söyleyeyim?" dedi ısrarla.

"Zeki yarim..." Tam 'de' diyeceğim sırada parmaklarını dudaklarımın üzerine kapatıp;
"Ne kadar zeki olduğumu biliyorum." dedi. "Ama ben mütevazı bir adamım. Bunu dillendirme zahmetine girmene gerek yoktu." Elini çekip serbest bıraktığında bu defa ben konuştum.

"Bana söylediğin şeyleri kendine mal ettin. Bu nasıl bir yokluktur böyle?" dedim sırıtarak. Belimden tutarak kucağına oturttuğunda gülme sırası tekrar ona geçmişti. Dudaklarıma bakarak;
"Hadi yokluğu tattırdığın yarine şimdi de bolluğu göster." dedi. Tam dudağıma kapandığı sırada koridordan ayak sesleri geldi. Oğuz beni de kaldırarak ayaklandı. Hızlıca karşımdaki duvar dibine geçerek tıpkı benim gibi gelecek olan kişiyi beklemeye başladı.

Kapı açıldığında ilk gözüme çarpan şey Birol'un dağılmış yüzü oldu. Bir gözünün altı pis bir yeşile dönmüştü, burnunda ise tıpkı benimkisi gibi bir sargı vardı. Şaşkınca yüzüne bakmaya devam ettiğimde Oğuz ikimizin de tabağını görevlinin ellerinden almıştı. Kapı üzerimize kapandığında pencereye yanaşıp onu izlemeye devam ettim. Kısa bir süre sonra da sağa sola bakıp tabakları koyacak temiz bir yer arayan Oğuz'a döndüm ve sessizleşen koridorda sesimi duyurmamak için fısıltı ile;
"Gördün mü?" diye sordum.

"Gördüm." dedi kafasını kaldırıp bana bakarak. "Mendebur ifadesine renk gelmiş." Biraz sağ tarafa kayarak yavaşça duvar dibine oturdu. Tekrar bakışları beni bulduğunda devam etti. "Gel hadi yemeğin soğumasın." Dönüp yeniden pencereden dışarı baktığımda Birol'un ters bakışları ile karşılaştım.Bu harbiden tuhaftı. Yanımdan geçip giderken hiç konuşmadı. Daha önce tehditlerini savurmak için hiçbir fırsatı kaçırdığını görmemiştim. Artık görülmez olduğunda karşı hücredeki Soner'e takıldı gözlerim. O da benim gibi Birol'un arkasından bakıyordu. İzlendiğini fark edince bana döndü.

ONURHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin