Belki geri döndüğümde ben her şeyi unutacaktım. Peki ya o? Onlar? Beni tamamen unutacaklar mıydı? Hayatlarından hiç olmamış gibi yok olup gidecek miydim? Baekhyun beni unutursa nedense üzülecekmişim gibi geliyordu.

"Ben değilim." Basitçe söyledi. "Farkındaysan gayet açık oynuyorum. Bazılarının aksine." Yaklaşıp kollarını boynuma doladı ve inkar edilemez bir şekilde insanı ateşe davet eden vücudu kıvrılarak bedenimin hemen dibinde oyunlar oynadı. Ellerim yanlarına ulaştı ve kaburgalarının hemen altından ona dokundum. Beline sarılmaktan, kollarımı sırtına dolamaktan daha seviyeli bir dokunuştu bu. Çünkü hemen onu kendimden uzaklaştırmaya hazırdım. Hem yaşadığım şu asılı kalma sorunu hem de vücudum için tehlike arz ediyordu.

"Farkındayım." Bir süre ona yakın olmanın tadını çıkardım. "Benim de açık oynamamı ister misin?" Bunun bana getirilerini önemsemeden, ilerde dibe batacağımı bile bile bedenindeki ellerimi, bana dolanan kollarına koydum ve onları üzerimden çektim. "O zaman hazırlan. Sana bir dans sözüm vardı." Gözlerinde oluşan parlamadan hayatı boyunca pişman olmasın istedim. Onu pişman etmeyeyim, gideceğim yer her neresiyse onu da götürebileyim. Ama sanırım isteklerim yukarıdan çok daha farklı algılanıyor ve yürürlüğe konuluyordu.

"Peki." Yutkundu ve yutkunurken boynundaki o zarif çıkıntı bile hayatımı karartmaya hazırdı. Hala bir hayatım varsa tabii. "Fikrini değiştirmeden gideyim ve hazırlanayım. Anneme görünmemek için yangın merdiveninden inip aşağıda biraz oyalanırım. Beklemek zorundasın. Sanma ki senin için uzun süre hazırlanacağım." Güldüm ve başımı salladım. Demek ki tahmin ettiğimden daha çok bekleyecektim.

"Çok güzel olma." Diye seslendim arkasından. Olduğundan daha güzel olursa dayanamayabilirdim.

"Denerim." Odadan çıkıp gitti ve bir anda sıkıcı bir sessizliğe bürünür gibi oldu dünya. Sessizliği buraya gelene kadar hep sevmiştim. Fazla konuşan insanlardan hoşlanmazdım. Ta ki buraya geldiğimin daha ilk anında Baekhyun beni odama götürürken hiç durmadan konuşana kadar. Sesindeki canlılık çok farklıydı. Hayat doluydu ve bir yarımın ölü olduğu düşünülürse bu gerçekten iyi gelmişti. Sonrası da öyle devam etti. Benimle iletişim kurmaktan hiç vazgeçmedi.

Üzerimi değiştirip parfüm süründüm ve saçlarıma biraz şekil verdim. Güzel bir gece olsun istiyordum. Eğer birbirimizi bir şekilde hatırlamak zorunda kalırsak güzel bir anımız kalsın istiyordum. Beni düşündüğünde -olur da düşünürse- en azından yüzünde bir gülümseme oluşturmalıydım.

Geçen gün kitapçıdan aldığım kitaplardan birini seçip okumaya başladım. Geçmişte olmanın en güzel yanı 80 yılının çıkan bütün kitaplarını birinci basım olarak alabilmemdi. Bunları götürebilirsem eğer gerçekten değerli bir kitaplık oluştururdum evimde.

Kitapta birkaç bölümü bitirmiş ve beklemek artık sıradan bir bekleyişten daha çok heyecanlı bir bekleyişe dönüşmüştü ki oda telefonum çaldı. Anında cevaplamanın aptallık olduğunu bilsem de hemen ahizeyi kaldırmıştım.

"Saçlarındaki bigudilerin hepsini çıkarttıysan gidelim artık." Baekhyun'un keyifle dans eden kulaklarıma doldu. Gülmeden edemedim. "Ben aşağıda bekliyorum."

"Geliyorum." Dedikten sonra telefonu kapattım. Çantamla bakışlarım buluştu. Bir bıçak dedim sadece. Olursa zararı olmazdı, olmazsa lazım olabilirdi. Elbette kimse dışarı silah kuşanarak çıkmazdı. Ama buraya geldiğimden beri her şeye hazırlıklı olmam gerektiğini acı bir şekilde öğrenmiştim.

Hafif ama kendimi savunmak için bir o kadar da yeterli olan çakıyı arka cebime koydum. Sonra saçma düşünceler içine girdim. Baekhyun bunu taşıdığımı anlarsa ne derim diye. Sonra aptallığıma şapka çıkarttım ve kendimi kesin bir dille uyardım. Baekhyun'un bunu kotumun üzerinden anlamasına izin verecek kadar yakınlaşacak halim yoktu, yakınlaşamazdım, yakınlaşmamalıydım.

RescuerTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang