Görüş açımdan çıktığı zaman kendime gelip yeni sınıfımın kapısın tıklatıp içeri girdim. Gözler çabucak üzerime toparlanırken tahtada matematik anlatan hoca gülümseyerek elinde ki tebeşiri bıraktı.

Bana kararsızca bakıp, "Yeni öğrenci misin?" diye sordu.

Kafamı sallayarak, "Evet, Feriha Yılmaz." dedim ve kafamı meraklı bakışlardan zıt tarafa çevirdim. Kulaklarıma çalınan sözler fazlasıyla rahatsız ediciydi zaten bir de yüzlerini görmek istemiyordum.

"Pekala, Ferihacığım. İstediğin yere geç."

Sınıfa kısa bir bakış atıp boş olan tek sıraya yerleştim. Cam kenarı ve en arkaydı. Sınıfın en rahat köşesi olmuştur her zaman. Bu sınıfta bu sıranın boş olmasına şaşırmadım desem yalan olurdu.

Önümde oturan sarışın gerçek bir gülümsemeyle bana bakıp, "Hoşgeldin, ben Hande." dedi.

İçten bir gülümsemeyle, "Memnun oldum, Hande." dedim.

Tam önüne dönerken, "Keşke başka yere otursaydın" diye mırıldandığını öne doğru eğilmiş olmasaydım hayatta duyamazdım. Kaşlarım istemsiz çatılırken ağzımı açamadan sınıfın kapısı tıklandı ve açıldı.

İçeri uzun ve yapılı bir çocuk girdi. Yüz hatları yumuşak olmasına rağmen bakışları fazlasıyla sertti. Siyah saçları haylazca dağılmıştı ve kravatını gevşek bırakarak kendisine serseri bir hava vermişti. Ya da serseriydi. Bilmiyorum. Bu okuldan düzgün birinin çıkacağına inanmıyorum. Doğu gibi basketçi olduğuna adım gibi emindim. Acaba okulun basket grubu var mıydı?

"Ah be Emir! Daha kaç defa geç kalacaksın?!" Hoca pek sinirli değildi ancak sabrının sonlarına geldiği de belliydi.

"Kusura bakmayın, hocam. Aksilikler işte." diyerek bir adım attı ve durdu. Bakışları benim üstümde birkaç dakika bekledi. Kaşları çatıldı sonra tekrar normale döndü. Yüzümde bir şey mi vardı acaba? Elimle istemsizce yanaklarıma dokundum. Bana böyle bakmaya devam ederse yerin dibine girecektim.

Sınıftakiler kıkırdamaya başladıklarında Emir'den ayıramadığım bakışlarımın arasından Hande'nin bana dönerek endişeyle baktığını fark ettim. Emir sınıftakileri susturacak bir bakış atıp göz açıp kapayana kadar yanıma geldi ve oturdu. Yanıma oturdu. Benim yanıma. Yeri burası mıydı yani? Sıra arkadaşımı olmuştuk yani? Pekala, sakinim.

Sapık gibi onu izlemek yerine derse odaklanmaya çalıştım. Matematikçi sırtını bize dönmüş hararetli bir şekilde soru çözüyordu. Yanımda ki varlık yüzünden ne anlattığını anlamasamda gözlerimin bir odağı vardı en azından. Zaten bakışları üstümdeydi, hissediyordum. Bu avuç içlerimin terlemesi için büyük bir nedendi. Avuçlarımı altımda ki pantolonuma silmemek için kendimi zor tutuyordum.

Hoca nihayet ilk gün hatırına dersi erken bitirdiğini söylediğin de sınıfın çoğu kantinde oturmak için izin isteyip çıktı. Hande yüzünü bana çevirirken Emir yanımdan yavaşça kalktı. Hande'nin yanında oturan çocuk ile birlikte sınıftan çıkarken bana son bir bakış attı ve gözden kayboldu.

Bütün ders normal almaya çalıştığım nefesimi sonunda saldım. Kalbim hiç olmadığı kadar hızlı atıyordu. Hande ise ilk baştaki endişeli bakışları yerine bana sırıtarak bakıyordu.

"İyi misin, Feriha?" diye imayla sorduğunda, "Kantine gidelim mi?" diye sordum. Su içmeliydim.

Cüzdanımdan para alıp sınıftan çıktık. Bir alt kata inip geniş koridora geçtik. Büfe küçüklüğünde bir kantin vardı ve geri kalan alan masalarla doldurulmuştu. Hande masalardan birine otururken bende sıraya geçip suyumu aldım. Handenin yanına geri dönerken kantine Emir ve arkasında birkaç kişi girdi. Pekala, bu okulun kesinlikle bir basket takımı vardı. Bundan artık emindim.

Para Avcısı 1 Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt