Doğru düzgün iş başı bile yapmadan izin almış ki bu izni bana nasıl verdiklerini hala daha sorguluyordum, Seul'e uçmuştum.
Tek amacım o kadını görüp eksik kısımları hatırlamaktı, sonra da bu defter bir daha açılmamak üzere kapanabilirdi.
Hatırlayacağımdan emindim çünkü şimdiye dek hep öyle olmuştu; bir söz, bir ses, bir yüz.. hepsi bana birer görüntü olarak geri dönmüştü ve şimdi ben en büyük balığı yakalamışken.. Neden olmasındı?
Düşüncelerle dolu geçirdiğim bir yol sonunda evin önündeki demir kapıyı açıyordum ve şu an bulunduğum zaman diliminde yaşadığıma inanmakta biraz zorluk çekiyordum.
Her şey çok hızlı gerçekleşmişti:
Bu kararı vermem, Pil'den yardım istemem, Pil'in bana ışık hızında geri dönüş yapması..
Her şey fazla kolay olmuştu. Alışık olduğum bir durum olmadığı için Murphy Kanunları'nın bir yerlerden çıkıp da beni bulmaması için dua ediyordum.
Evin bahçesine adımımı atar atmaz bu evin benim anahtarım olacağını çoktan anlamıştım. Nedendir bilinmez ancak bana verdiği hissiyata göre burada fazla durmayacağımı da hissediyordum.
Adımlarımı sakin ve kendimden emin bir şekilde atmaya çalışıyordum; evet biraz endişe, telaş, korku karışımı duygularla bezeliydim fakat hiçbiri bu kadınla yaşadığım olayların geçmişe dayandığının ve şu an ayakları üzerinde durabilen bir kadın olmanın verdiği güveni geçemiyordu.
Sanırım bu üç dört sene bana çok şey katmıştı; tabii bir de kaybettirdikleri vardı ki ben o konuyu açmak dahi istemiyordum.
Müstakil, çok şeker ve şeker olduğu kadar da her yerinden bakım, özen akan evin kapısının önündeydim işte. Zile basma zamanımın geldiğini biliyordum ve durdurulamaz içgüdüm yüzünden bunu biraz erken yapmıştım.
En azından aklımla işbirliği içine girmiş olsaydım, biraz daha durup son dualarımı da yaptıktan sonra zile basmayı seçerdim.
İçeriden kapıya doğru gittikçe yaklaşan ayak sesleri duyuluyordu, ayak sesleri diyordum çünkü en az iki kişinin geldiğinden emindim.
Şu anı yaklaşık olarak bir gündür hayal etmeme ve kendimi tüm senaryolara hazırlamama rağmen yine de gözlerimi çekip de şaşkınlığımı gizleyemiyordum.
Kapı açılmıştı; karşımda, tahminlerimde de belirttiğim gibi iki kişi duruyordu.
Biri görüntülerimde tanıyıp kendisine karşı nefretle dolduğum anne Kang, diğeri ise anne Kang'ın artık bir Kang olmadığını gözlerimle teyit ettiğim küçük kızıydı.
Bunu bekliyordum, lanet olsundu ki bunu da hesaba katmış en kötü senaryolarımın içine dahil etmiştim.. Fakat birebir özellikle de canlı canlı görmek beni baya bi' etkilemişti..
"B-ben.." Bi' an için geri dönmeyi düşündüm, geri dönüp her şeyi unutmak ve yaptığım yanlışlar için özür diledikten sonra ortadan kaybolmak.. Şimdiye dek yapamamış olsam bile; şu an gördüğüm manzara yüzünden, şu hiçbir şeyden haberi dahi olmayan masum küçük kızın hatrına gitmek..
"İçeri gir Melissa." diyerek aniden beni ve bütün 'vazgeçme' temalı düşüncelerimi bölmüştü anne Kang.
İçten içe ona hala daha anne Kang diye sesleniyordum, çünkü geçmişi bu kadar kısa sürede atıp olayların üzerine örtü çekemezdim.
Yavaşça anne Kang'ı ve minik yavrusunu takip ederek oturma odası olduğunu düşündüğüm odaya girdim.
Etraf benim aksime çiçek açıyor, her taraf rengarenk eşyalarla döşenmiş bir şekilde 'bu ev mutlu, bu evde yaşayanlar musmutlu.' mesajı veriyordu resmen.
YOU ARE READING
Lost of Memory
FanfictionKusursuzca tasarlanmış düzeni asla bozamazsınız ve eğer kader diye bir şey varsa o işte tam burda! Bu noktadan itibaren sizi kaderin zalım ağlarıyla yalnız bırakacağım. Melissa da dahil kimse ne olup biteceğini bilmeyecek ya da Brian bilse de engel...
