Ters giden bir şeyler olduğu belliydi ama daha fazla sıkmamak için uzatmadık. Anlatması gereken bir şey varsa anlatırdı değil mi? Sessizce yemeye devam ettik ama tadımız kaçmıştı. Hamza saatine baktıktan sonra hızla kalktı teslim alınması gereken malzemeleri almak için. Birkaç kez Emre'nin bana sinirli sinirli baktığını fark ettim. Ne kadar gözlerini kaçırsa da ben görmüştüm. Sanki bir şey söylemek istiyor gibiydi de söyleyemiyordu. Derken başka hiçbir şey konuşulmadan toparlandık. İş başı yapmanın vakti gelmişti.

İş tulumumu üzerime geçirdim ve tam o sırada tamirhaneye bir araba yanaştı. Bizimkilere ben bakarım işareti yapıp arabaya doğru yürüdüm. İçinden yirmili yaşlarında bir kız çıktı. Arabadan indikten sonra beni böyle gören her insan gibi ilk önce şaşırdıktan sonra yanıma doğru geldi. Kızın yüzünde endişe vardı sanki ağlayacak gibi duruyordu. Sonra konuşmaya başladı "Siz tamircisiniz sanırım, arabamın ön panelinde bulunan ikaz lambalarından biri yandı ve ben çok panik oldum. Babam eğer öyle bir şey olursa arabayı kullanmamamı söylemişti. Bir tane amca da beni buraya yönlendirdi."

Telaşlı hali hafifçe gülümsememe neden olmuştu. "Çok iyi etmişsiniz getirmekle arabayı, babanızın da dediği gibi bu uyarılar dikkate alınmalı," dedim bende. Ardından, "Hemen bakalım," deyip biraz önce indiği şoför koltuğuna oturdum. Söylediği gibi direksiyon kilit uyarısı sarı yanıyordu. Bazen kendimi doktor gibi hissediyordum. Biz ne kadar kullandığımız terimleri anlasak da karşımızdaki genelde bön bön bakıyordu suratımıza ve dolayısıyla bunu daha kolay anlaşılır bir dille anlak gerekiyordu.

Ben de kısaca bir parçanın değişmesi gerektiğini ve gereken parçanın en az bir haftada geleceğini anlattım. Ben bunları anlatırken iki de bir saatine bakıyordu. Dayanamayıp, "Bir yere mi yetişmen lazım?" diye sordum. "Ya aslında benim bir saat içinde sınavım var ve yetişemezsem çok kötü olacak." dedi kaygılı bir ses tonuyla. O sırada Hamza'nın döndüğünü görünce ondan kızı bırakmasını istedim.

Halden anlıyoruz az biraz. Aslında gitmeden bir takım kâğıt kürek işi halletmemiz gerekiyordu ama kıza işi biter bitmez uğramasını söyleyip gönderdim. Sınav önemli. Arabayı tamirhaneye soktuktan sonra emin olmak için tekrar bir kontrolden geçirdim. Kolon kilidinin arızalı olduğunu tespit edince gereken parçayı da sipariş ettim. Arabanın kime ait olduğunu gösteren kâğıtları doldururken sadece kızıl saçlı kız yazabildim. Kızın o halini gördükten sonra ismini bile soramamıştım.

Ben arabayla uğraşırken Emre'nin yine beni süzdüğünü fark ettim. Noluyor bu çocuğa anlamıyorum ki. Göz göze gelince, yanıma sinirli bir şekilde yaklaştı. "Sen niye herkesin işine karışıyorsun?" dedi ciddi bir ses tonuyla. Bende, "Kimin işine karışmışım?" dedim meraklı bir şaşkınlıkla. "Hamza'yı neden gönderdin o kızla? Sen herkese yardım edemezsin biliyorsun demi?" dedi ciddiliğini bozmadan. Bizim heybetli konuşmamızı duyan Selim de yanımıza geldi. "Senin derdin ne sabahtan beri bir asabisin?" diye sordu irrite olmuş ses tonuyla.

"Sen karışma ben Alya'yla konuşuyorum," dedi Emre umursamaz bir tavır alırken. Sonra Selim sinirlenip kolundan tuttuktan sonra karşı karşıya geldiler. Bende hemen aralarına girdim. "Ne yapıyorsunuz, hemen kesin!" diye bağırdım onları ayırırken. Bu ne ya. Şu halimize bak. Kaşlarım çatılmıştı. Daha meselenin ne olduğunu bile anlamamıştım.

"Bana bak Emre, benimle böyle konuşamazsın," diye uyardıktan sonra, "Saçmalamayı bırak ve derdin neyse onu söyle," dedim sonunda şakayla karışık ciddi bir şekilde. Artık o nasıl oluyorsa işte. "Derdim ne mi? Anlatıyım o zaman. Her şeye yalnız koşmaktan vazgeç. Biraz kendini düşün, sen iyilik meleği değilsin!"

Dik dik gözlerimin içine baktı. "Oğlum bak sabrım tükeniyor bir tane çakacağım şimdi," deyip yumruk yaptı elini Selim. "Öyle mi?" diye sordu aldırmadan ve devam etti alayla, "Tamirhanenin satıldığını biliyor muydunuz?" deyince Emre Selim'in gözleri büyüdü. Sonra bana baktı şaşkınlıkla.

Arıza tespitWhere stories live. Discover now