otuz yedi |kan ve revan|

Beginne am Anfang
                                    

Hareleri bir anda Mustafa'nın çiğ yeşillerini buldu. Hiçbir kardeşi benzemiyordu Afran Bejindar'a. Hiçbirinde onu andıran bir parça yoktu.

Hiçbir şey demedi kadın. Diyemezdi, biliyordu. O yüzden sessizce önündeki tepsiye uzandı. Ardından aynı sessizlik ile yemeği yemeye başladı.

Kurban Ağanın hali hal değildi. Dün hastaneden çıkmıştı. Kalbi ile ilgili bir sıkıntı yaşamış, çarpıntı şikayeti ile hastaneye kaldırılmıştı. Neyse ki bir şeyi yoktu ve bir günlük müşahede altında tutukduktan sonra hastaneden taburcu edilmişti.

Hanım Bejindar ise kendini yıpratmaktan an olsun geri durmuyordu. Sanki olan her şey onun hatasıydı. Sanki her şeyin sebebi kendiymiş gibi davranıyordu.

Neçırvan, elinden gelen tüm imkânları seferber etmişti. Kendi kardeşlerini ve Bejindar oğullarını da yanına katık etmiş ve hunharca araştırma yapmış, elinin kolunun uzanmadığı yerlere eski tanıdıkları sokmuştu. Fakat sanki yer yarılmıştı da Afran'ı da oraya koymuşlardı.

"Bir gelişme var mı?"

Mustafa'nın sorusuna karşılık başını olumsuz anlamda sallamakla yetindi. O esnada da çalan telefonu eline aldı.

Ekranda yazan ismi görmek onu adeta şoka ederken ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

"Efendim," derken odadan çıkmayı tercih etmişti. Kimseyi boş yere ümitlendirmek istemiyordu.

"Halfeti'deyim. Gelip alın beni."

Afran'ın konuşma tavrından bir işler döndüğünü anlaması zor olmadı.

"Yarım saate oradayız." Dedikten sonra telefonu kapattı.

Ardından hızla başka bir numarayı çevirdi. Tanıdığı Mafya Babalarından Yasin Turan Polatlı'yı aramak için an düşünmemişti.

"Sen beni arar mıydın Neçırvan Ağa?"

"Ağabey, hiç uzatmayacağım. Benim sana bir işim düştü. Bu işi benimle yaparsan sana ciddi miktarda bir pay düşecek. Afran Bejindar'ı tanır mısın?"

"Evlat, tanırım da beni o adamla karşı karşıya getirme."

"Karşı karşıya gelmeyeceksin ağabey, yanında olacaksın."

***

Neçırvan'ın sivri zekasından çıkan fikir ile herkes kolları sıvadı. Halfeti, Riha'nın küçük ilçelerinden biriydi. Fakat buna rağmen yine de pis yerleri olduğunu bilirdi. Hiçbir yeri mimlemek değildi amacı, fakat sahip olduğu bilgilerden ötürü böylesine rahatça yorum yapabiliyordu.

Mustafa ile arabadan indiklerinde oldukça ıssız bir yerde olmalarından ötürü, bu işte bir bit yeniği olduğunu çok daha iyi anlamıştı.

"Hoş geldiniz," diyerek yırtık dondan çıkarcasına beliren adamdan da anlaşılabilinirdi.

"Sıkıldım senden artık Yavuzlar'dan Taner. Gerçekten can sıkar oldun."

"Yaraların hemen iyileşmiş Mustafa."

"Beni öldürmen gerektiğini anlayacaksın, Taner. O gün beni öldürmüş olmayı dileyeceksin."

Mustafa'nın sözlerine karşılık yalnızca kahkaha attı. Birazdan başına geleceklerden haberisiz olmasından mütevellit son anlarını keyifli geçirmesini istemişti Mustafa'da.

"Sanırım Afran Ağayı merak ediyorsunuz," derken keyfine diyecek yoktu. "Getirin!"

Karşıdan Afran'a benzeyen lâkin yüzündeki ve kıyafetlerindeki kandan ötürü tanınmayan adama hayretle bakakaldılar. Mustafa hızla yumruklarını sıkmaya başladığında, bu adama yapacaklarındaki vicdanı arındırdı. Bu adam ölmek için yalvarırken onu asla öldürmeyecekti!

AĞA [TAMAMLANDI]Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt