👉18. Game over☠

Start from the beginning
                                    

"Biraz daha yaratıcı olmalısın," diyen Arkan'a ölümcül bir bakış fırlattım. Hayır sen bir sussan. "Cuma gecesini diyorum. Şimdi detaylara çok girmeyim de," diye devam etti imalı imalı. Gel de gülme buna. Dirseğimi ağzının ortasına geçirip dişlerini dökmesini bilirdim aslında ben... Terbiyesiz. "Girsene o detaylara, bence çok ilginç detaylar onlar," dedim ben de dişlerimi sıkarak.

Hayır ne detayı vercen acaba?

Bir de imalı imalı konuşuyor. Dıştan dinlesem ben bile inanırım. "Cuma? Şu apar topar, hemen dönerim, diye gidip de dönmediğin akşam?" "Hıh, aynen evet, o cuma..."

Güler misin ağlar mısın ya? Şu an ikisini de yapabilirim. Daha önce olsa ona güzel bir tokat atmıştım belki, ama şimdi nedense sadece dinliyordum. Hatta yorgunum. Şöyle aradan sessizce kaybolup gitmek istiyorum. Aralarında hallederler artık. Kim neye inanıyormuş, kim neler kuruyormuş hiç birini umursamadan.

"Bir şey söylemeyecek misin?" Emre'nin sesiyle kendime geldim. "Hi?" Bir şey mi söylemeliyim? Ne oluyor bugün bana? Herkes gözünü dikmiş tepki vermemi bekliyor. Evet galiba bir şey söylemeliydim. Bütün bakışların altında huzursuz olmadım değil. Oysa ben de az hazır cevap değilim şimdiye işin içinden çoktan çıkmış olmam gerekirdi.

"Dalıp dalıp gidiyorsun. Detayları mı hatırlamaya çalışıyorsun?" Adamın imalı konuşurken yüzü bile kızarmıyor iyimi. Cidden ne kuruyor bu kafasında? Şaka bir yana gerçekten ruh hastası olabilir mi acaba? Yana doğru dönüp tek tek herkese bakarken farklı farklı duygular gördüm.

Ali ne düşüneceğini bilmiyor gibiydi. Zaten bilmediği daha iyi, sonuçta yaşı tutmuyor. Harbi biri bu çocuğa olanları sansürlese daha sağlıklı olabilirdi. Hamza düşünceli ama ikna olmamıştı. Selim her zamanki gibi hiçbir şey belli etmiyordu ama dik duruşu bana ne kadar güvendiğini simgeliyordu sanki. Unutamadığım sözleri kulağımda çınlar gibi oldu. 'Ben arkandayım. İhtiyacın olduğunda yanında, karşına biri çıktığında ise önünde.' Emre Öfkeliydi, Selim onu kolundan sıkıca tutmuştu, sanki sakin kalmasını sağlamak ister gibi. Zaten Emre de şu an öfkesini kime yönelteceğini bilmez gibiydi, bana mı kızmalıydı neler oluyor diye, yoksa hakkımda ileri geri konuştuğu için Zeyd'e mi? Oldum olası çabuk parlar zaten.

Kimsenin aslında inanmadığını görünce rahatlasam da benim sessiz kalmam şüphe veriyordu onlara. Sahi ben niye sessiz kalmıştım? Sonra yine Yavuz'la göz göze geldim. Kaşlarını kaldırmış merakla bakıyordu. Hadi ben tepkisizim, bu niye tepkisiz? Tabi ki de ben tepki vermediğim için. İşte biz buyduk. Benim tepki verecek kadar önemsemediğim bir şeyi o da önemsemezdi. 'Yorgunum ya, bir el atsan' dedim gözlerimle. 'Yediğin haltları kendin hallet' dedi onunkiler. 'Çok kötüsün, ben naaptim ya' dediğimde omuz silkti. Tabi bey efendiye anlatmadık ya neler olup bittiğini, trip atıyor şimdi. Bir senin tribin eksikti çünkü.

Belki de böylesi daha iyi olmuştu. Sonuçta Zeyd Yavuz'un patronuydu. Benim kadar fevri davranma lüksü yoktu. Gerçi bunu çok da önemseyeceğini düşünmüyorum ama en azından bu şekilde olası bir kovulmayı da engellemiş oldum. Yine bir taşla iki kuş.

"Çalışanlarına bir açıklama yapmayacak mısın? Yoksa alışkınlar mı böyle şeylere?" Emre öne doğru atılmaya yeltendi ama Selim ve ona destek çıkan Hamza onu engellediler. "Bir şey söyle," dedi bana öfkeyle. Gözlerimi kıstım ve bakışlarım Zeyd'i buldu. "Eğleniyor musun çok?" diye sordum ilgisiz denebilecek bir şekilde. Ben hiç eğlenmiyordum çünkü. Başını eğdi belli belirsiz. Dudaklarında bir gülümseme oynuyordu. Bana meydan okuyan bir gülümseme. Hadi diyordu adeta sabırsızca, hadi ne bekliyorsun daha.

Sonra birden telefonumun çalmasıyla dikkatim dağıldı. Cebimden telefonu çıkarıp isime baktım. Normal bir insan böyle bir anda telefon çaldığı için sevinebilirdi ama ben telefon konuşmaktan nefret ederim. Zaten beni kimse aramaz çünkü genelde cevaplamadığımı biliyorlar. Arayanı görünce kaşlarımı çattım. Kısacık bir an ne alaka diye düşündüm. Sonra bir şeyler hatırladım ve aklıma öyle saçma bir fikir geldi ki. Düşünceli bir şekilde bakışlarımı telefondan kaldırdım ama belirli bir yere bakmıyordum bile. Kendi kendime kaşlarımı kaldırdım. Elimdeki telefon çalmaya devam ediyordu ama aklımdakilerle o kadar meşguldüm ki farkında bile değildim. Bir şeyler filizlenmeye başlamıştı beynimin bir köşesinde ve diğer her şey daha da arka plana kaymıştı.

Arıza tespitWhere stories live. Discover now