👉17. İmza✍

Depuis le début
                                    

Zeyd Arkan kafayı yemiş olmalı.

Sonra bir de telefonu fırlatması. Normal bir insan kilitli kaldığında tek çıkış yolunu imha eder mi? Neredeyse benimle yalnız kalmaya çalıştığını düşüneceğim ki, bu da hepsinin en saçması olur. Yok deve gibi bir şey.

Düşünmekten kafayı yemek üzereydim ve bu şekilde gecenin geri kalan kısmında da asla uyumayacağım belli oldu. Gidip Yavuz'u uyandırabilirdim ama aslında onunla bile konuşmak istediğimden emin değildim. Bu konuda kendi yorumlarım bile beni deli ederken Yavuz bile olsa bir başkasınınkini dinlemek istemiyordum.

Her şey neden böyle karmaşık bir hal aldı ki? Oysa benim gayet -tırnak içinde söylüyorum- normal bir hayatım vardı. Hangi ara böyle saçma sapan şeylere karıştım? Neden imzalamadığımı bile bilmiyordum. Anlamadığım bir biçimde ters gelmişti imzalamak. Bütün sorunları çözecek adımı atmak.

Çünkü saçmaydı. Çok saçma.

Tamirhaneyi neden bana vermek istediğini anlamadan o kâğıdı imzalayamazdım. Derin bir nefes aldım. Gece vakti yol kenarında oturmuş asla içinden çıkamayacağım bir şeyi düşünüyordum. Arabayı çalıştırıp yoluma devam ettim, aksi takdirde önümüzdeki üç ay boyunca düşünmeye devam edebilirdim.

Eve varınca direk pijamaları çektim, neredeyse sabah olmasına rağmen yatağıma sokuldum ve düşünmemeye çalıştım. Tabi söylemesi kolay, uygulaması bir hayli zor olan düşünmemeye çalış konsepti pek bir işe yaramadı. İnsan beyninin neden kapatma düğmesi yok ki?

Teknoloji bu kadar ilerlemişken neden biz hala istemediğimiz düşünceleri kafamızdan silemiyoruz. Belki de uzaydaki suyu boş verip biraz da bunları araştırmak lazımdı. Uzaydaki sudan daha fazla işe yarayacağı kesin. Sakalımız yok ki lafımız dinlensin.

Uyuduğum birkaç saat içinde dinlenmek yerine daha fazla yorulmuştum. Tamirhane minik ayaklar üzerinde kaçarken ben peşinden koşturup durmuştum. Minik ayaklar dediysem, hızlı hızlı da koşuyordu ve ben yaklaştıkça uzaklaşıyordu. Tam yakaladım derken, yine kaçıveriyordu. Sabah uyandığımda aynadaki yansımam hafta sonu olduğu için şükrettirecek derecedeydi. Bu şekilde insan içine çıkılmaz çünkü. Zoru severim, imkânsız zaman alır diyen bir insanı Tokyo'ya kaçırırdım. O derece. Zaten tamirhaneyi de yakalayamamıştım. Hem de o kadar uğraşmaya.

Kitabımla birlikte tekrar yatağa sokulup iki hafta çıkmamayı planladım. Ayı da olabilirim emin değilim... Temiz bir kış uykusu hiç fena olmaz. Tabi kış çoktan bitmiş olmasaydı. Zaten işler ne zaman planladığım gibi gitti ki ayı olunca gitsin...

*****

Gözlerimi asistana dikip, "içeride mi?" diye sordum sırf emir kulu o da diye. Al sana Pazartesi sendromu. Bu adam bana rahat vermeyecekti, onu anlamıştım. Asistan şoktan çıkıp cevap veremeyince, "Haber veriyorsan ver, yoksa ben dalıyorum," demem ve haber vermesini beklemeden içeri dalmam bir oldu.

Zeyd efendi şaşırmadı bile beni görünce. Hemen alaycı mağrur bir bakışı yer edindi gözlerinde. "Tamam İrem sorun değil," dedi peşimden gelen asistanına daha o hiçbir şey söylemeden. Sonra koltuğundan kalktı ve masanın etrafından dolaşıp karşıma dikildi. "Bak bu, bu şirkete, odama üçüncü gelişin ama sen hala insan gibi girmeyi öğrenemedin." "Bizde insan olana insan gibi davranılır," diye lafı yapıştırdım.

Tabi adam bana mısın demedi. Ne umursadı, ne üzerine alındı. "İmza atmaya mı geldin." Gözleri merakla yüzümde geziyordu ve bu bir hayli sinirlerimi bozuyordu. Ben delirmek üzereydim ama o gayet rahat tavırlarla resmen benimle dalga geçiyordu. "Sen benimle oyun mu oynuyorsun? Ne bu?" Elimdeki kâğıtları masaya koydum. Bakmaya bile tenezzül etmedi beyefendi. Hala yüzüme bakıyordu sadece.

Arıza tespitOù les histoires vivent. Découvrez maintenant