İki: Davet

12 1 0
                                    

                                 Bölüm Şarkısı: Never Too Late- Three Days Grace


Çağdaş'ın öksürüğü tanıdık yeşil gözlerle arama girip beni bu gergin durumdan kurtardığında hızla geri çekildim. Koşar adımlarla odama giderken tanıdık yabancının duyabilmesi için biraz telaşla ve yüksek sesle, ''Çağdaş sen gidebilirsin, onu da göndereceğim.'' dedim. Odamın kapısını kapatıp çalışma masasının önündeki döner sandalyeye oturdum ve bir süre döndüm. Sonra durdum ve duvarın sadece sıradan rengini izledim öylece. 

Sinir krizlerimden hatıra kalan eşyaların duvarda bıraktıkları çizikleri boş boş takip ettim. Sonra, dış kapının kapanma sesi geldi. Sanırım Çağdaş onu alıp çıkmıştı. Onunla konuşmak ve gitmesini söylemek zorunda kalmadığım için rahatladım, derin bir nefes aldım.

Dört duvar pek iç açıcı olmadığından mutfaktaki balkona gidip insanları izlemek gibi güzel bir fikir geldi aklıma. Odamın kapısını açıp Çağdaş'ın giderken ışıklarını kapattığı karanlık salondan mutfağa geçtim. Susamış ve açtım. Ama bir şey yemek istemiyordum. Sadece su yeterli olurdu. 

Üstteki dolap kapağını açıp arkalarda kalan son temiz bardağa uzanmaya çalıştım. Ve yetişemedim, her seferinde olduğu gibi. Zıpladım, zıpladım ama nafile! Balkondan sandalye almak için arkamı döndüm ve bir karanlıkla karşılaştım. Hayır, bu karanlık değildi bir insandı, ve siyah bir tişört.  

Hırsız! Hırsız vardı evimde ve ben bu sefer savunmasızdım! Aniden çığlık atmaya başladım. Büyük bir el ağzıma kapanınca çığlığım boğuklaştı. Hırsızın elini ısırdım ve acı dolu bir ses yükseldi. Başımı yukarı kaldırıp baktığımda yeşil gözlerle karşılaştım. Sinirlendim, ''Sen neden gitmedin?'' bağırmaya başladım.

''Beni gönderecektin, seni bekledim.'' benim aksime sakindi ama hala acının izlerini taşıyordu sesi. Normalde erkeklerin yaptığı gibi acısını saklamaya çalışmıyordu veya acısından çekinmiyordu.

''Ben seni Çağdaşla gittin sandım. Ya niye karanlıkta oturdun?'' Bana eğilmişti ve o eğildikçe yüzüne bağıramayacağım için sesim gittikçe kısalıyordu. Yüzlerimiz yakındı ama bu umrumda değildi, sadece gözleri.. Neyse.

''Balkondaydım.'' Nefesi yüzüme değince gerildim ve onu ittim. Bunu beklemediğinden baya uzaklaştı benden. Şaşırmamıştı, ''Yardım etmek istedim, yetişemiyordun.'' gülmeye başladı.

Yine ve yine sinirlendim, ''Yoo, yetişiyordum.'' ağzım yamulmaz umarım.

''Göster o zaman.''

Bulaşık makinesinden bir tane kirli barak çıkardım ve iyice yıkadım, kendimi rezil etmemek için. Arıtmadan bardağı doldurup çöktüm ve bardaktaki suyu bitirdim. 

''Ayakta su içilmez. Yani ben değil teyzem söylemişti.'' gereksiz bir açıklamaya girdim ve boşverip ayağa kalktım. Bardağı tezgaha bırakıp balkona ilerledim. Peşimden geldiğini görünce arkamı döndüm ve, ''Gidebilirsin. Daha fazla bugünkü macerayı hatırlamak istemiyorum.'' dedim.

Bir şey söylemeden arkasını döndü ve salonun karanlığında kayboldu. Az sonra dış kapının kapanma sesi geldi. Bugüne fazla kafa yormak istemiyordum. Kafa dağıtmak için yarım bıraktığım balkondaki kitabı okumaya devam ettim. 


*

Bunaltıcı sıcaklık yüzünden sinirle uyanmış üstümdeki ince pikeyi ayaklarımda toplayıp odanın bir köşesine fırlattım. Telefondan gelen bildirim sesine aldırmadan pencereye doğru ilerledim. Hafifçe esen ılık rüzgar yeterli gelmedi ama gün ışığıyla dışarıda hayatlarına devam eden insanları izlemek sıcağı umursamamayı sağlıyordu. 

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 05, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Çoban YıldızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin