otuz beş | alın yazısı |

Start from the beginning
                                    

KEYİFLİ OKUMALAR. YORUM YAPMAYI VE İNSTAGRAM SAYFASINA GELMEYİ UNUTMAYIN ♥

▬▬▬

B Ö L Ü M 35

Yürek

Afran'ın sözleri Riha'ya bir ateş gibi düştü. Taşınma isteğini kim duyduysa kapısında bitmişti. İnsanlara kendini açıklamaktan nefret eden Afran ise hepsinden kaçmayı ustalıkla başardı. Ta ki karşısına babası çıkana kadar.

"Duyduklarının doğru olup olmadığını mı soracaksın baba?"

Oğluna bakan adam gözlerini batan güneşe çevirdi. Camdan tüm ihtişamıyla görünen günbatımı, bütün kızıllığını gökyüzüne bulamıştı.

"Sen benim oğlumsun, duyduklarımın doğru olduğunu zaten biliyorum." Dedikten sonra koyu yeşil irislerini oğluna çevirdi. Oğlunun kendininkinin neredeyse aynı olan gözleri onu tartarcasına izliyordu. "Neden?"

"Tarık Yavuzlar sana ne hatırlatıyor, baba?"

Afran, konuyu uzatma gereği duymadan direk konuştuğunda karşısındaki adamın yüreğine saplanan sanrıyı sezmedi bile. Babasının bu konuda ne hissettiğini ya da ne düşündüğünü bilmiyordu. O yüzden de ağır konuşmak istemiyordu.

"Bana daha doğmamış bebeğimin canına kast eden, karıma zarar veren oğlunu hatırlatıyor çünkü. Hem de hiç alakam olmayan bir sebepten."

Babasının konuşmasına müsaade etmek ister gibi sustu ve ona bakmaya devam etti. Göz temasını an olsun kesmezken  babasının ne hissettiğini merak ediyordu.

"Hikâyeyi biliyor gibisin. Bilmen gereken tek şey, benim bir suçum yoktu. Buna rağmen yıllardır vicdan azabını çekiyorum. Bana en büyük cezaydı o adamın çatışmada ölmesi. Ondan sonra aşiret ağalığından feragat ettim. Elimi eteğimi de bu işlerden çektim. O adamın ailesi için elimden gelen her şeyi de yaptım."

"Babasının öcünü almak isteyen bir nankörle karşı karşıyayız desene..."

Afran'ın alaylı cümlesi karşısında gözlerini kaçırdı Kurban Ağa.

"Ben bu belaların içinde olmak istemiyorum artık. Huzurlu bir hayat, ailem ile mutlu anlar istiyorum baba. Artık düşünmem gereken bir eşim ve evladım var. Onların kılına zarar gelse ben ölüp ölüp diriliyorum. Sürekli korku içinde, diken üstünde yaşamak istemiyorum."

Ne denebilirdi ki adamın bu sözlerine? Hangi kelamında haksızdı? Endişeleri yersiz demek mümkün müydü ki, gitme, densin?

Sessiz kalmayı yeğledi bu yüzden Kurban Ağa. "Yolun açık olsun," dedikten sonra da çıktı oğlunun odasından.

Afran ise tek başına kaldığı anda arkasına yaslanıp başını geri attı ve hırslı bir soluk verdi. O da ne yapacağını şaşırmıştı. Gerçekten bu toprakları terk edebileceğine inanamıyordu. Öyle bir salınmıştı ki kökleri bu toprağa, şimdi koparabilecek miydi? Hadi koparabildi diyelim, peşinden gelmeyecek miydi musibetler? Ya istediğine kavuşamazsa, o zaman ne olacaktı?

"Aynen ağabey, gittiğine değecek mi? Bunu da iyice sorgulamak gerekir."

Mustafa'nın sesini işittiği an şaşkınlıkla gözlerini açıp ona döndü. Bu ara adet olmuştu herhalde, kimse kapısını çalma gereği duymuyordu.

"Kapısız yerden mi çıktın lan sen? Ağabeyinin değil de müdürünün odasına girdiğini düşünerek hareket etsene!"

"Henüz babamın tüm hisselerine sahip olmadığını varsayar isek ağabeyciğim, müdürüm olabilecek konumda değilsin henüz. O yüzden müdürümün değil de, ağabeyimin odasına giriyormuş gibi davranıyorum."

AĞA [TAMAMLANDI]Where stories live. Discover now