Bakışlarımı yere indirerek sağ elimi duvara sıkıca bastırdım, yüzü saçlarımın arasına sakladım ve ayaklandım.

Gözlerine bakarak "Çıksana." dedim.

"İlk sen çık."

Kaşlarımı çatacaktım ki beni denediğini anladım. Eğer hareket etsem kaplumbağa gibi yavaşça yürüyecektim, o da anlayacaktı. Anlamasında bir sıkıntı yoktu fakat gözlerinde öfkeye şahit olmaktan çekiniyordum.

İfadesiz bir şekilde öylece bekledim. Görmesindense, bacak içlerimdeki acıyı tahmin etmesi daha iyiydi.

Nefesi onu boğuyormuş gibi elini boğazına sürttü. Yanıma gelerek tek kolunu sırtıma yasladı. Hafifçe dizlerinin üzerine eğildi, diğer kolunu bacak boğumumuma koydu ve beni kucağına aldı. Yüzüm, hissettiğim acıyla keskinleştiğinde başımı çevirdim.

Salondaki koltuğun üzerine bıraktı beni, kendisi yukarı çıktıktan sonra giyinmiş halde geri döndü ve hiçbir şey söylemeden evden çıktı. Arkasından baktım sadece.

Kendini suçluyor olabilir miydi? Belki. Ama hata yapıyordu çünkü şikayet etmiyordum.

Gözlerimi kapayıp başımı arkaya yasladım. Hazırlanıp okulun diğer yarısına yetişmem gerekiyordu ama gereken şeyi gerçekleştirmem imkansızdı. Kollarımla kendimi sardım, başım omzuma doğru kaydı. Daha fazla hareket etmedim, acı durgunlaştı.

Yaklaşık yirmi dakika geçmişti ki evin kapısı açıldı, ben de gözlerimi araladım. O tarafa bakmama gerek kalmadan Matthew önüme geldi. Dizlerinin üzerine oturdu, eczane poşetinden krem çıkardı.

Ama bu süreçte tek kelime etmedi. Ben de gözlerinde büyüyen öfkeyi izledim, okyanusun sığ sularını lavlar kapladı.

"Kendim hallederim." diyerek elindeki kreme uzandım. Çünkü onun gözlerini daha fazla izleyemezdim, her şeyden çok canımı yakıyordu gergin sinirleri.

Yalnız kalmalıydım.

"Sakın." dedi, keskin bir sesle. Boynuma, oradan da kollarıma uzandı bakışları. "Düzelteceğim."

"Ortada bir hata yok." Elini tuttum, beni ittireceğini anladığımda parmaklarımı sıkıca tenine bastıdım. "Aptalca davranma."

Gözleri aşağı eğikti fakat sesi tamamen bana dönüktü. "Halini görmüyor musun sen?"

Kremi kaparak arkama yaslandım. "İyileşirim."

Ellerini oturduğum yerin iki yanına koyarak başını eğdi, omuzlarını kaldırarak derin bir nefes aldı.

"Pişman değilim. Sen de öyleymişsin gibi davranma. Hatta eğer öyle hissediyorsan da hissetme." Hareket etmedi. "Başını kaldır. Lütfen."

Ricamı duymasıyla vücudu titredi, başını kaldırdı. Gözlerindeki öfke yumuşadı. "Bunu yapmamalıydım."

Geri çekileceği sırada ona uzanarak elimi yanağıma koydum. "Gece güzeldi, Matthew."

Başını iki yana salladı. "Canının acısına değmez."

Parmaklarım yavaşça avucuma doğru kıvrıldığımda elimi indirdim, gözlerini kapadı. "Duygusal konuşuyorsun. Yapma."

"Kendime bir söz vermiştim." Sesi hırlarmış gibi çıktı. Kendini azarlıyor gibiydi. "Biriyle birlikte olduğumda, ertesi sabaha hep böyle oluyordu. O yüzden kimseyle ikinci kez görüşmüyordum. Ama bunu sana yapmayacaktım. Çünkü senden uzun süre vazgeçmeyeceğimi biliyordum. Şimdi... şu haline bak."

Her kelimesinde kalbim hızlandı. "Konuşmanı istemiyorum."

Çünkü konuşması kalbimi kıpırdatıyordu.

Gözlerini açtığında kremi ona uzattım. Tereddütle vücudumu inceledi, ardından da aldı ve eline sıktı.

Parmakları boynuma dokundu, kremi yavaşça yaydı. Eli duraksadı, nefesini seslice vererek başını eğdi ve alnın bacağımın üzerine koydu.

Ona ne oluyordu? Matthew böyle davranmazdı.

Gerilerek toparlandı. Yanıma oturdu, eliyle bacaklarımı üzerine uzatmamı istediğinde yavaş hamlelerle dediğini yaptım. Kremi ilk önce boynumdan kollarıma uzandırdı, ardından da bacaklarıma inerek ovmaya başladı. Parmakları sessizdi, neredeyse hissetmiyordum.

Hiç durmayacakmış gibi devam ettiğinde boğazım düğümlendi. İki elini de tutarak ittirdim. "Yeterli, teşekkür ederim."

Beklemediğim bir hareket yaptı: Dudakları nazikçe bacağıma değdi; titrek bir özür niteliğindeydi.

Ayaklarımı kendime doğru çekerek koltuğun sırtıma doğru döndüm, o da yanağını dizimin altına yasladı ve birlikte nefes aldık. Öylece durduk. Belki de duran biz değildik, dünyaydı. Ayırt edemedim.

o gece, hep senWhere stories live. Discover now