Visal

127 21 24
                                    

Hayatta hepimizin bildiği fakat bile bile inkar ettiği bir gerçek vardır ; Ayrılık. Yaşadığımız şu dünyada dahi akıbetimiz sonsuz değilken yani bu dünyadan bile ayrılacağımız bir vakit varken hiçbirimiz bir 'Aşkın' sonsuz olacağını iddia edemeyiz. 



Bizim ortak sorunumuz , fani birisinden sonsuz bir Aşk beklemek değil mi ? Aslında tüm yakarış ve yıkılışlarımızın altında yatan ortak neden sonu olan sevdaya sonsuzca bel bağlamak değilde nedir ? Tabii ki her ne kadar bunun bilincinde olsakta sevda başımıza geldiğinde ne bir yere kaçabiliyoruz ne de tek bir kelime edebiliyoruz. Aşk öyle birşey ki hakkında ciltlerce kitap bile bitirseniz başınıza geldiğinde aslında hakkında hiçbirşey bilmediğinizi anlarsınız. İlk yardım dersi alan bir insanın , İlk defa yardımına muhtaç birisini gördüğünde tüm bildiklerini unutması gibi birşeydir ; Aşk... İlişkiyi bir terazi gibi düşünün , ve bu terazinin kolları çoğunlukla aynı hizada durmazlar. Bir taraf muhakkak daha çok sever ve daha ağır basar. Ben o ağır basan tarafta olduğum için Aşkı bir tek onların gözünden anlayabilirim. Çok sevenler fazla vakit geçmeden ayrılıkla ya da dahada kötüsü Terk ediş ile tanışırlar. Bunlar çeşit çeşittir fakat en can acıtanı 'Susarak' gitmesidir sevdiğinizin , öylece hiçbirşey demeden bir sebep sunmadan susarak gider... Eğer konuşursa , iki tarafında daha çok canının yanacağını düşünür yani en azından çevresine susarak gitmesinin sebebinin bu olduğunu söyler. Yalan ! Çünkü o giderken sizi nasıl bir dipsiz kuyuya attığının farkında , söyleyeceklerinize cevap veremeyeceği için kaçmaya çalışır. Çünkü giderken verdiği sözler , ettiği yeminler hepsi aklındadır. Konuşacak yüzü bulamaz kendinde , eskiden gözlerinizin içine Aşk ile bakan o insan artık gözleriniz içine bakmaktan utandığı için susarak gitmiştir. Kendini düşündüğü için sustu o insanlar , ne verecekleri bir cevap ne de yüzünüze bakacak yüzleri olmadığı için. 



Giderken sizi öyle bir hastalıkla beraber bıraktı ki bunun sadece siz farkında olursunuz. Belki yıllarca onların sesi ile güne başlayıp , onların sesi ile uykuya daldık. İlk gittiklerinde öyle bir boşlukta hissederiz ki kendimizi, onların sesleri olmadan ne uykumuz gelir ne de uyanmak isteriz. Ailemizle sofraya oturur , filmlerde gördüğümüz zengin insanlar gibi saatlerce çatalımızla  tabakta ki yemekle oynarız sonra da doyduk diye kalkarız... İşin garip tarafı o masadan ağzımıza tek bir lokma koymadan  ama gerçektende doymuş olarak kalkarız. Kim bilir belki de öyle bir dert vardır ki içimizde o derdin acı tarafından lokmalar yutmuşuzdur o yüzden karnımız toktur... Bu hastalık ilk aşamalarda ilk bulduğumuz insana koşa koşa içimizi dökmek istemekle başlar daha sonralarında bir daha hiç konuşmayacak kadar yorgunlaştırır bizi... Neyin var diye soranlara 'Birşeyim yok' demek bile çok zor gelir bazen... 



'Aşk derdinin çaresi visaldir' , Sevgiliye kavuşmaktan başka tüm çareler geçici çözümlerden ibarettir. Bu hastalığa dikiş atmak gerekir , merhem sürmek sadece acımızı geçici bir süreliğine dindirir. Sevdiğiniz insanı seçemezsiniz fakat hak ettiği kadar sevgiyi ölçerek ve tartarak vermek sizin elinizde. 


Kızlar ; 
Size şiir yazan bir adamı asla kaybetmeyin , 
Ve Erkekler ; 
Uğruna şiir yazılacak kızı değilde onu hak edecek kızıbulduğunuzda ne olursa olsun savaşın , aylarca ve yıllarca, Pes etmek lügatınızda olmasın.



AYRILIK HASTALIĞI 

Sonbahar ağaçların yapraklarını savuruyor dallarından , 
Evimin bahçelerinde Kardan adamlar yapıyorum 
Çocukluğumdan kalmış boya kalemleri ile 
Bir mutsuz , biri mutlu iki insan çiziyorum.
Ve Ne giyersem giyeyim , kurtulamıyorum soğuktan 
Son yılların en sıcak günlerini yaşıyormuş dünya , 
Bense haziran ayının başlarında ,
Şu kıpkırmızı güneşin yamacında ; üşüyorum. 



Bir Şairin KalemindenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin