Nepenthe

1.1K 68 142
                                    

"Ego ruhumuzun en büyük düşmanıdır.

Yalnızca üç harften oluşan bu şey kalbimizin söylemek için can attığı üç şeyi söylememizi engeller;

seni seviyorum, seni özlüyorum, üzgünüm."

~

"Seungri? Günaydın! Hala uyuyor musun--" Jiyong içeri girdikten sonra yerdeki topuklu ayakkabıları görünce iç çekip gözlerini kapattı.Eğilip umursamadan bir tarafa fırlatılmış kırmızı ayakkabıları aldı ve yatak odasına yönelirken kızın kıyafetlerini yerden toplamaya devam etti.

"Günaydın! Sürtükler için eve dönme vakti!--- Acele et!" Elindeki kıyafetleri daha gözlerini açamayan kızın suratına atıp pencereye yöneldi.

"Ne oluyor--"

"Beni duyuyor musun?" Pencereyi ve perdeyi açtıktan sonra kıza dönüp ellerini çırptı. "Giyin ve git! Hadi!"

Kız bir şeyler mırıldanıp banyoya yöneldiğinde, yüzünü yastığa gömmüş olan eski erkek arkadaşına baktı.

"Uyanık olduğunu biliyorum, Seungri.Kes şunu."

"Neden defolup gitmiyorsun?" Seungri mırıldanıp onu umursamadan yatmaya devam etti.

"Uyan, yetişmemiz gereken bir uçak var." Ellerini çırpmaya devam ederek banyodan şimdi giyinmiş olarak çıkan kıza gülümsedi.

"Kapıyı biliyorsun, şu tarafta."

"Eğer istersen beni sonra arayabilirsin ve---"

"Onu---yapmasan daha iyi." Jiyong kızın Seungri'ye doğru eğildiğini farkedince hızla onu çantasından geri çekti.

"İlerle." Ona dik dik bakan kıza aldırmadan kaşlarını kaldırarak söyledi ve kız gözlerini devirip kapıya yöneldi.

"Tamam, evet!" Kapının kapandığını duyunca gülümseyip tekrar ellerini çırptı. "Duşa gir." Hala uyuyan sarışının başının altındaki yastığı çektiğinde Seungri yüksek sesle küfretti.Ama dediğini yapacağını bildiği için onu bırakıp mutfağa yöneldi.

İyiydi, çok iyiydi.

Bir şeyi yoktu.

"Tamam, her şey yolunda." Avuçlarını tezgaha dayayıp başını eğdi ve derin bir nefes aldıktan sonra tekrar doğrulup buzdolabına yöneldi.

Bu onun suçuydu, her şey onun suçuydu ve isyan etmeye hakkı olmayan biri varsa o da kendisiydi.Ağlamaya hakkı yoktu, bağırmaya, telefonları kapatmaya, herkesin Seungri'yi suçlayıp ona cephe almasına neden olmaya hakkı yoktu.Jiyong limitini dolduralı çok olmuştu, ve bunu iyi biliyordu.

"Bana gelmeyi kesmeni söyledim." Seungri suratına bile bakmadan masaya koyduğu şeylerden almak yerine dolaba yönelince Jiyong derin bir çekti.

"Geç kalacağız, Seungri.Bunlar hala senin yiyeceklerin."

Seungri ıslak saçları ve beline doladığı siyah havluyla buzdolabına yaslanıp masaya baktı ve dudaklarını büktü.

"Elinin değdiği şeylere bakmaya bile tahammülüm yok." sakince söyleyip gözlerini devirdi, zaten Jiyong'a baktığı da yoktu. "Sesini duymak bile midemi bulandırıyor." tezgahtaki elmalardan birini alıp tekrar odasına yöneldiğinde Jiyong buna daha fazla katlanamayacak gibi hissetmeye başladı.

"On." mırıldanıp masaya oturdu ve gözyaşlarını geri iterek kahvaltıya yöneldi, bu normal bir gündü. "Dokuz." Sakinleşeceğini biliyordu, artık onu sakinleştirecek kimseye sahip olmadığı doğruydu ama Jiyong şimdi yıllar önce olduğundan bambaşka bir yerde duruyordu.Önceden telefonu eline aldığında her ne hata yapmış olursa olsun onun yanında olup kendine gelmesini sağlayan Youngbae vardı, nerede olursa olsun onu görüntülü arayıp güldüren ve işlerin yoluna gireceğini söyleyen Daesung vardı.Onu gecenin üçünde arayıp kendini iyi hissetmediğini söylediğinde kapısında bir kutu içkiyle biten Seunghyun vardı.

EgoWhere stories live. Discover now