otuz iki │esrarlı│

Start from the beginning
                                    

"Kurban Ağanın oğlu olmam elbette bir şeyi değiştirmez Resul fakat Afran Bejindar'ın kardeşi olduğumu tam da şu anda hatırlatmam gerekiyor sanırım. İşte bu pek çok şeyi değiştirir."

Resul duyduklarıyla olduğu yere çakılı kaldığında söylenecek söz yok gibiydi. Mustafa, Hazal'ı Farah'ın yatağına yatırırken tüm ahali de ardından odaya girmişti.

"Bu yaptığın kabul edilemez Mustafa!" diye bir anda kükreyen Hander Piran'ın gözleri sinirden kızarmıştı.

"Yalnızca kızınıza yardım ettim Hander Amca, burada töreye aykırı bir namussuzluk göremiyorum."

Hazırcevap Mustafa tüm ailesinin kendine şaşkınlıkla bakmasına sebep oldu. Afran kaş göz yapıp susmasını ve yerine oturmasını anlatmaya çalışsa da Mustafa duracağa benzemiyordu.

"Böyle bir ortamda yaptığın densizlikten bahsediyorum ben Mustafa. Her şeyin yeri ve zamanı vardır. Tamam, toysun. Kanın deli akıyor fakat bu törende farklı ailelerde olabilirdi. O zaman neler olabileceğini biliyor musun?"

Hander Ağaya dikkat ile baktı Mustafa. Elbette haklıydı fakat canına tak etmişti artık. Gözünün önünde seven herkes kavuşurken, Hazal'ın da kendini sevdiğini bile bile daha fazla susamazdı. Daha fazla ondan ayrı yaşamamalıydı. Yüreği sökülüyordu, canı alınıyordu adeta. Sevdiğini bir kez kaybetmişti, ikincisi ile de burun burun gelmişti. Zaman su gibi akıp geçerken onlardan alıp götürüyordu. Yapabiliyorken yapmak varken neden susup otursundu?

"Hander Ağa, zaman aleyhime işleyen bir bomba. Ben de o bombanın patlamasına an sayan bahtsız bir sevdalı adamım. Biliyorum, yanlış. Biliyorum, hatalı fakat sevdanın hatası ve yanlışı olmaz bunu benden iyi sen ve babam bilirsiniz. Yaşınızın belli bir yaşanmışlığı ve görmüşlüğü var. Beni en iyi siz anlarsınız. Ben sevdiğimi bir kere kaybettim. Zaman her an geçerken, benden öylece beklememi istemeyin Allah aşkına. Her şey usulünce olur, her şey hallolur fakat ölümün affı yok. Vakit varken yaşamaktansa ölmeyi yeğlememeli insan. Vaktinde yapabilecekken öylece izlememeli."

Hander Ağa ve Kurban Ağa aynı anda birbirlerine döndüklerinde iki koca adamda yutkunamadıklarını hissetti. Karşılarında samimice hislerini dile getirip, korktuğunu haykıran gözlerle bakan bir adam vardı. Birinin evladı diğerinin manevi evladı... Ne diyebilirlerdi ki? Hata yapmak insana mahsustu ne de olsa. Evlatlarının iyiliği için bu seferlik göz yumabilirlerdi buna.

***

Farah ve Neçırvan'ın isteme ve söz kesme merasiminin ardından Hazal'ın yalandan ayılmasıyla Piran ailesi evlerine döndü.

Kadriye Hanım, Hazal'ı odasında sıkıştırıp Rozerin'in tutma çabalarını geri püskürterek Hazal'ın ağzını aramış fakat odasından eli boş dönmüştü. Hazal ise olanların şokunu atlatmak adına başını kardeşinin dizlerine koymuş ve tavanı izlemeye başlamıştı.

"Ben yanlış duydum değil mi Roz?"

"Yok ablacığım, senin şu dünyada bir kere yanlış duyduğun görülmemiştir. Ayaklı gazete olmak bunu gerektirir..."

Rozerin'in sözüyle bir tane kardeşinin bacağına vurup kötü kötü baktı. Ardından yeniden aynı pozisyona geçti.

"Yıllarca sevdim ben onu Roz. Çocuktum onu severken, benimle birlikte büyüdü sevdam. Ben sıkıştım Riha'nın dört bir köşesine o sevda tüm dünyaya ayakbastı resmen. Daima peşindeydi sevdam Mustafa'nın. Altı yılın sonuna yaklaşırken işittiğim cümleler ile aptallaşmam gayette normal."

"Elbette normal, onca sene sevdin sen o adamı."

"Cevapların ile bana zeka seviyenin ne kadar düşük olduğunu mu kanıtlamak niyetin, Roz?"

AĞA [TAMAMLANDI]Where stories live. Discover now