13. Bölüm

21K 1K 52
                                    

Soğukkanlı ben, afet durumunda hızlı bir şekilde olaylara müdahele eden sivil toplum kuruluşları gibi ortaya çıkıvermişti. Onunla gurur duyuyordum. Omuzlarımı dikleştirdim ve bana bir açık verdiğinde kızı ezmek için kendime de söz vermeyi ihmal etmedim.

Kızın Kıvanç'a yönelik hesap soran bakışları ortamda bir fazlalık hissetmiş gibi bana kaymıştı. Ama beklediğimin aksine, gözlerinden sevecenlik akıyordu. Hayret! Kıvanç'ın gözleri de maviydi ama onunkiler genellikle 'Gözlerimden ateş çıkartabiliyorum.' cümlesini heceleyen bakışlarla doluydu. Demek ki ikisinin gözleri mavinin farklı tonları. Yada daha bilimsel yaklaşacak olursak bunun göz rengiyle bir alakası yoktu. Seçim sizin.

"Merhaba. Ben Ceylin." Sempatik bakışlarından hiçbir şey kaybetmeden tokalaşmak için bana elini uzattı. Hatta o kadar tatlıydı ki tatlılığı, her saniye bölünerek çoğalan bakteriler gibi hızla artıyordu.

Bir an kızı neden ezmek istediğimi düşündüm. Kıvanç'ın sevgilisi olduğu için mi? Eğer öyleyse bu kadar sempatik bir kızı sarhoş mavi için üzemeyecektim. Bunun acısını bir şekilde sarhoş maviden de çıkartabilirdim. Hatta kesinlikle öyle yapacaktım. Ne bileyim, arabasını falan çizerdim belki yine. Yapardım yani.

Hala bir elimde tuttuğum su şişesini hızlıca çantama attım ve sonunda tokalaşmaya müsait hale getirdiğim elimi ona doğru uzattım. "Ben de Derin. Memnun oldum." Olmamıştım çünkü göğüs kafesimin içinde zincirleme trafik kazası olmuş da tek ağır yaralı kalbimmiş gibi hissediyordum. Bunun mantıklı bir yanı var mıydı? Sarhoş mavi benim hiçbir şeyimdi. Öyle de hissetmeliydim.

Kalbimin kaldırıldığı hastanede sessiz sessiz oturmak istiyordum. Tabi bunun için de öncelikle buradan uzaklaşmalıydım. Elimi yavaşça Ceylin'den ayırdığımda sanki mümkünmüş gibi gözlerinin içi daha fazla gülüyordu. Pes artık! Pollyanna'yı yese, bu kadar olurdu.

"Neyse. Ben artık gitsem iyi olacak." Herhangi bir veda beklemeden arkamı döndüm ve yürümeye başladım. O benim için önemli biri değil. İşte böyle düşün Derin! Kalbine söyle, efendi olsun.

Henüz iki adım atmıştım ki Kıvanç "Nereye gidiyorsun?" diye sordu. Sizce ona 'Sana ne!' diyebilir miydim? Bence de hayır ama en azındam sesimi soğuk tutup öyle demişim imajı verebilirdim. "Eve." Kısa, net ve aynı zamanda 'Sana ne!' mesajı içeren bir cevap. Yep!

Kıvanç Ceylin'i arkada bırakıp bana doğru gelmeye başladığında kendimi Ceylin'in yerine koydum. Sanırım beni boğmak isterdim. Ama Ceylin tahminlerimin aksine "Ben arabadayım abi." dedi ve kikirdedi. Ben hala nasıl bu kadar rahat davranabildiğini düşünürken yavaşlıkta operatörlerin internetiyle yarışan beynim, olayları yeni idrak ediyordu. Abi? Abisiymiş be! Mavi gözlerinden mevzuya uyanmalıydım. Aslında bu kadar geç anlamamın sebebi, Ceylin'in ilk karşılaşmada bile bu kadar güleç olmasıydı. Sarhoş mavi o kadar ters biriydi ki ikisini aynı soy ağacında hayal edememiştim. Gördünüz mü, yine o suçlu!

Sarhoş mavi konuya girmeden gireceği konuyu kapatmak için konuşmaya başladım. "Kalacak bir yerin olmadığını söylemiştin. Şimdi hem kalacak bir yerin hem de kaşındaki yaraya bakacak biri olduğuna göre bizim karşılıklı çıkarları gözetme olayına şu anda gerek kalmadı." Ceylin'le kardeş olduğunu öğrenmem bir şeyi değiştirmiyordu. Sonuçta çevresinde gezen her kız, kardeşi olamazdı. Yanında birini gördüğümde yine aynı tepkiyi vereceğimi bilmek beni sarsıyordu. Bundan kurtulmalıydım. Anayasamın ilk maddesi: Gerekirse onunla konuşmazdım da.

"Peki. Seni bırakayım." Upps. Az önce verdiğim kararı ilk yirmi saniye içinde bozmamak için hemen yeni bir karar aldım: 'Birinci kararın değiştirilmesi teklif bile edilemez.'. Sarhoş mavi sayesinde sadece dışımdaki benle içimdeki benin bir anayasası olacaktı. Ne mutlu bize!

Mavi Huydur Bende -Ara Verildi.-حيث تعيش القصص. اكتشف الآن