MUAYENE

928 29 5
                                    

Beni aralıksız dinledi ve hiç bir tepki vermeden ayakta durdu ve biraz düşündükten sonra yüzüme bakmadan:

"- Peki Rüzgar Bey bazen  yemek borunuz da yanma hissediyor musunuz acaba?" deyince her hasta gibi konulan teşhise kafa salladım. Çok sık olmazdı, yediğim yemekler rahatsız ediyordur diye takmadım bile ama doktora göre öyle gözükmüyordu. Ne teşhis koyarsa koysun yetişmem gereken bir toplantı vardı ve Türkiye'den birini görmek beni mutlu etmektense sinirlendirmşti. Bizi böyle cahil sıfatı içinde  temsil etmesi canımı acayip sıkmıştı. Böyle insanlara oradayken de iyimser bakmazdım. Bana göre şeyler değildi. Yapmacık hareketler gibi gözükürdü gözüme ,gerici bir ülkede olduğumuzu düşündürtürdü.

         Galiba ayrıldığım için rahatladığım tek konu o boğucu ortamdan kurtulmak oldu. Ülkem sırf bu insanlar yüzünden ikiye ayrılıyordu ve benim gibi insanlar için bu ironiyi izlemek sadece baş ağrsıydı.

     Hafifçe miğdeme dokundu ve:

"- Peki şimdi?" diye sorduğunda hafifçe kaşlarımı çattığımı hissemiştim ama yüzüme bakmadığından dolayı cevap vermek zorunda kalldım:

"-Evet."  dedim. Sesimin düzgün çıkmasını sağlayarak. Sedyeden yavaşça uzaklaşarak masasına geçti. Kibarca:

"- Kalkabilirsiniz Rüzgar Bey." deyince yerimden hafifçe doğruldum ve kalkmaya yeltenirken vereceği cevabı bekledim. Ama elindeki eldivenleri çıkartarak çöpe attı. Ellerinden gözlerimi uzun süredir çekmediğimi fark edince içimden kendime küfrettim.

         Ayağa kalktım. Karşısına geçerken sessizlikten sıkıldğımı fark ettim. Bu hiç sıcak bir hava değildi ama kendimi rahat hissediyordum sadece uzun süre bir kızın bu kadar az konuşması garibime gitmişti. Aslında Amerika'ya geldiğimde de insanların ne kadar soğuk olduğunu düşünmüştüm ama kısa sürede uyum sağlamıştım. Bu biraz... Galiba konuşması gerekiyor gibi hissediyordum.

         Sayfalardan birine bir şeyler karalarken kapı tıklatıldı. Onay sesi gelene kadar bekledikten sonra içeri giren kişiye bakınca bu kişinin sekreter olduğunu fark ettim. Gözleri direk doktoru buldu ve yüzünde bir gülücük belirdi. Sadece gövdesini çıkarmış bir şekilde:

"- Sahra Hanım Türkiye'den arıyorlar." deyince kafamı ismini yeni öğrendiğim güzel bayana çevirdim, tebessüm ediyordu. Çok içten bir gülümsemeydi birden bir garip hissettim. Gözlerinin parladığına emindim. Haraketleri bile değişmişti ama gözleri beni bir saniye bile bulmamıştı. Bu birden o kadar çok sinirim bozmuştu ki  kendimi ona dokunarak kafasını yukarı kaldırma isteği ile doldum. Gözlerimi bu tebessümü kaçırmamak ister gibi yüzünden ayırmıyordum.

Kendini biraz topladıktan sonra yüzünde kalan küçük tebessüm parçalarıyla yazı yazdığı kağıta geri döndü ve yazmaya devam etti. Kafasını kaldırmadan sekretere cevap verdi:

"- İşim bitmedi henüz onları sonra arayacağımı ve durumumu belirtirsin ." dedi kibarca ve  karalamasına döndü. Bense gözlerimi ondan alamdığımı fark edince gözlerimi sekretere çevirdiim. Üzgün ve ısrarcı bir surata bürünmüştü. Gözlerindeki istekle:

"- Ama Sahra Hanım 1 aydır..." deyince hafif çatılmış kaşlarla kafasını kaldırmıştı. Sekreterine inceden sinirli ve ciddi olduğunu belirten bir bakış atınca. Sekreterin ümitleri kırılmış gözüküyordu. Cevap karşılığında susmak zorunda kalmış ve süzgün bir şekilde odanın kapısını örtmüştü.

       Ve yine odaya bir sessizlik çökmüştü.

       Türkiye'den arıyorlarmış. Acaba neden cevap vermemişti. Sırf iş yüzünden olamazdı her halde. Anladığım kadarıyla 1aydır görüşmmemişti ailesiyle. Büyük bir nedeni olsa gerek diye düşünürken sesi kafamdaki bütün düşünceleri dağıtarak zihnimin ortasına oturdu. İnce ve kısık sesini duyabilmek için onu pür dikkat dinliyordum:

UZAKTANWhere stories live. Discover now