Otobüse bindiğimde yanımdaki modele bakıp duruyordum. Gerçekten Francis Eyre'in burada ne işi vardı? O İngiltere'nin en ünlü modellerinden biriydi, şuan Londra'da o büyük ve süslü çekimlerden birinde olmalıydı. Ama buradaydı, Holmes Chapel'da. Bakışlarımdan rahatsız olmasını istemedim, ayakkabılarıma bakmaya başladığımda pastanenin olduğu sokağa döndü otobüs. Sırt çantamı düzelttim. Otobüsten inmeye hazırlanırken Francis şöförün yanına ilerledi ve birkaç şey sordu. Tanrım, gidip bir imza istememek için kendimi zor tutuyordum. Ergen kızlar gibi gözükmemek için otobüs durur durmaz kendimi dışarı attım ve hızla pastaneye doğru ilerlemeye başladım.
Pastaneye girer girmez kilidi açtım ve kapıyı arkamdan kapattım. Saat daha erken olduğu için içeri girer girmez kapıyı kitledim. Mesaim başlayana kadar mutfakta kek yapmaya karar verdim. Ki mesaime daha 2 saat vardı. Üstüme önlüğümü geçirdim ve mutfağa ilerledim. Dolaptan malzemeleri çıkartırken yüzümde bir gülümseme vardı. Bu gülümseme, hem Francis Eyre gibi birini görmüş olmanın mutluluğu ve en sevdiğim işi yapmaktan oluşan bir gülümsemeydi bu, genelde kullandığım sahte gülümseme değildi.
Yumurtaları büyük kabın içine kırdığımda gürültü yapmamak için mikser yerine çırpıcağı çıkardım çekmecelerin birinden, ıslığımı öttüre öttüre yumurtaları çırpmaya başladım. Kalan malzemeleri de eklediğimde hamuru küçük kaplara boşalttım. Kapkekleri fırına attığımda ellerimi temizleyip buzdolabından kremaları çıkardım. Bu işin en zevkli yanı buydu, yani keklerin üstünü kaplama ve süsleme. İstediğim her şeyi yapabilirdim Bayan Cooper beni asla kısıtlamamıştı. Ve bu işi daha eğlenceli yapıyordu. Kremaların bazılarına gıda boyalarını karıştırdığımda tüm kremalar hazır olmuştu. Onları sırayla uçları delik olan poşetlere koydum ve sıkıca kapattım. Tekrar buzdolabına koyduğum fırındaki keklerin pişmesine daha 20 dakika vardı. Önlüğümü çıkartıp tezgaha bıraktım ve ellerimi yıkadım. Koltuklardan birine oturduğumda mesaime yarım saat kalmıştı. Bacaklarımı uzattım ve kalan yarım saatimin tadını çıkartmaya karar verdim. Cebimden telefonumu çıkarttım ve internete gitmeye karar verdim. Twitter'da yukarı-aşağı gezinirken Holmes Chapel yazısını gördüğüm bir tweet'te tıkladım.
"Dünyaca ünlü yıldız Harry Styles yılbaşını tatilini ailesi ile geçirmeye karar verdi. Birkaç gün içinde başkentten kendi kasabasına gidecek." Vay canına. Kasabaya ünlü yağmaya başladı. Gerçi Harry Styles buraya sürekli gelip gidiyordu. Bu bir ilk değildi. Hatta onu daha önce görmüştüm, en yakın arkadaşlarımdan biri olan Noami onun yanına koşup imza istediğinde bende Noaminin arkasında durmuş ve bıkkın olan Jason ile konuşmuştum. Ancak onu tekrar görsem beni asla tanımaz ki bu olay 4 ay önce gerçekleşmişti. Ünlüler hakkındaki en sinir bozucu olay bu, sen onunla tanışırsın ve bu senin hafızanda sonsuza kadar kalır. Ancak o seni birkaç dakika içerisinde bile unutur. Twitter'dan çıkıp Jason'a pastanede olduğumu ve istediği zaman gelebileceğini belirten bir mesaj gönderdikten sonra telefonu tekrar cebime koydum. Başımı koltuğun kenarına yasladım ve gözlerimi yumdum.
---
Dükkanı açalı 3 saat olmuştu ancak Bayan Cooper hala ortalarda yoktu. Onu dün akşamdan beri görmemiştim ve telefonlarıma cevap vermiyordu. Görünen o ki bugünde gelmeyecekti. İçeri giren müşterileri boş olan koltuklara yönlendirdim ve önlüğün cebine koyduğum defteri çıkarttım.
"Ne istersiniz efendim?" dedim. Kadın yüzüme baktı ve önündeki menüye baktı.
"Bir tane limonlu kek istiyorum yanına da çilekli milkshake lütfen." dediğinde kağıda notları tuttum ve tezgaha ilerledim. Buzdolabından limonlu keki çıkarttım ve tepsiye güzelce yerleştirdim, milkshake için buzluktan buz çıkarttım ve onu bir kabın içine koydum. Üstüne sütü de ekledim ve buzları kırmaya başladım. Üstümü başımı kirletmeden çileklerle buzlu sütü karıştırdım ve en sonunda onları plastik şişenin içine koyup limonlu kekin yanına koydum.Tepsiyi kadının masasına bıraktım ve kadına afiyet olsun dileklerimi sunduktan sonra hızla tezgahın arkasına ilerledim. Bayan Cooper'a son kez bir mesaj gönderdikten sonra tekrar tezgaha yaslandım.
Kapının açılması ile çıkan zil sesi tüm dikkatimi kapıya çekmişti. Ta daa, yeni bir müşteri. Gözlüklü ve bereli biri elleri ceplerinde dükkana girdi. Tezgaha yaklaşana kadar gözlüklerini çıkarmadı ve en sonunda gözlüklerini çıkardı. Demek ki tweetler doğruymuş, çünkü Harry Styles tam karşımda duruyordu. Gün içerisinde iki tane ünlü görmenin vermiş olduğu garip hisle yaslandığım yerden doğruldum ve ona bakmaya başladım. Tanrım, bir hayran olmasam bile bu adamın yakışıklı olduğunu kabul etmem gerekiyordu. Gerçi onu yakışıklı yapan tek kısmı gözleri idi.
"Ne istemiştiniz efendim?" dediğinde gözleri ile mutfak kapısını bir kez süzdü ve tekrar bana baktı.
"Ben Milena'ya bakmıştım?" Bayan Cooper'ın ilk ismi ile seslendiği için ona garip bir şekilde baktım ancak sorusunu cevapsız bırakmadım.
"Bende Bayan Cooper'ı arıyorum efendim ancak kendisi dün önemli bir misafiri olduğunu söylerek ayrıldı onu hala görmedim." dediğimde başını öne eğip sırıttı. Ah mükemmel, gamzesi var."Arzu ederseniz burada bekleyin bende ona ulaşmaya çalışayım." Beni onaylarak dükkanın arka taraflarındaki bir masaya oturdu bende telefonu çıkartıp toplu mesaj kısmını açtım
Bayan Cooper/ Jason/ Noami
Harry Styles burada sen neredesin?
YOU ARE READING
Oyuncu
FanfictionSıradan hayatıyla gayet mutlu yaşayan Ana ve bir yıldız. Hayatını gerçekçiliğe adamış bir kız ve hayallere önem veren bir çocuk. Mutlu mu olacaklar? Yoksa kızın her zaman söylediği gibi 'Bu gerçek olmak için fazla mı güzel?'
