Göktan beni görünce elindeki sigarayı panikle fırlattı. Kaşlarımı çattım, Poyraz'la ikisine baktım. Aptal, beni görünce tek eliyle yolmak istediğim sarı saçlarını düzeltti. Fazla göz teması kurmadım. "Göktan elindekini bir daha görürsem dilekçe yazarım." dediğimde Göktan yakalanmışçasına el kaldırıp ortadaki tahta masaya oturdu. Ben de aynı şekilde dikdörtgen masanın bir tarafına oturduğumda Sezgi, Göktan'la karşılıklı oturmak için beni satmıştı. Bu durumda Poyraz da karşıma oturdu. "Neymiş bu senenin müfredatı, ona göre yazalım on dakikada paragraf, sonra da eve gidelim."

Masanın ortasında birkaç gezegen resmi ve bozuk maketler vardı. Sezgi, Güneş olduğunu tahmin ettiğim sarı köpüğü aldı ve elinde oynamaya başladı. "Bu ne amına koyayım, birkaç tane top koymuşlar oynayalım diye." dediğinde Göktan güldü, o sırada Sezgi onun varlığını hatırlamıştı. "Göktan yanlış anlama, araştırmamız için lazım. Doğum gününü, saatini, dakikasını ve yükselen burcunu öğrenebilir miyim? Sadece merak." dediğinde elimle alnıma vurdum. Göktan sabır dilenircesine yukarı baktı.

"Göktan arkadaşına teşekkür et. Gerçekten hepimizin ilgi alanı olan bir kulüp seçmiş." dediğimde göz göze geldik. Göz bebekleri büyüdü, ben konuşurken hep gülerdi ve bu çok sinir bozucuydu. Hiçbir şeyi hiçbir zaman ciddiye almazdı. Kollarını masaya koydu, biraz eğildi. "Tamam Ahu'm, kimsenin bundan pek hoşlanmadığını biliyorum ama Sezgi arkadaşım ve senin Ogün'le bütün gün okul gazetesi çıkartmakla uğraşmasını istemedim." dedi ukala bir şekilde. Sezgi mırıldanırcasına küfürler etti ona.

Kollarımı birbirine bağladım ve arkama yaslandım. "Ogün'le yaptığım her şey seninle yaptığımdan çok daha zevkli, keşke hiç düşünmeseydin bizi." dediğimde bir anlık yüzü düşse de kendini toparladı.

"Olur mu öyle Ahu arkadaşım? Sizi düşünmeden bir saniyem geçmiyor ki." dediğinde göz devirdim.

"Yavşak it.." Göktan her ne kadar sessiz söylese de Poyraz onu duydu, duruşunu bozmadı. Çaktırmamaya çalışsa da Göktan'a masanın altından bir tekme vurdu. Gözleriyle Sezgi'yi işaret etti. Göktan bıkkınlıkla nefes verdi. "Sezgi, sende anahtar var, malzeme odasına gidelim istersen." dediğinde Sezgi hiç düşünmeden kabul etti ve ayağa fırladı. Göktan onun kadar istekli görünmüyordu. Sezgi, gitmeden önce kulağıma eğildi, fısıldadı. "Nihayet öpüşüyoruz."

Demir kapı sert bir şekilde kapandığında ona bakmamak için direnmeyi kestim. Ayağa kalktı, su ısıtıcısını doldurdu. Burası eskiden çay ocağı olmalıydı. "Kahve ister misin?" diye sordu.

"İstesem alırdım."

"En çokta tatlı dilli olmana bayılıyorum." dedi ve alayla güldü. İçmeyeceğimi bile bile karton bardaktaki kahveyi bana uzattı.

"Neyse ki senin neleri sevdiğinle hiç ilgilenmiyorum." Gülmeyi kesti. Dik dik baktı. Masmavi gözleri laciverte dönerken sorma gereği duydum. "Kurguladığın gibi gitti mi bari her şey? Yalnız kalma ayakları falan?"

Sorduğum soruya cevap vermedi. Yüzüme mal gibi bakmaya devam etti. Tek kaşımı kaldırdım. "Neden bana bunu yapıyorsun? Neden ben dışındaki herkese farklısın?"

Ayağa kalktım bir hışımla. "Sen kendini gerçekten bana denk görüyorsun ya, ben ona üzülüyorum." dediğimde o da benim gibi ayağa kalktı. Daha fazla ne saçmalayacağını bilmiyordum ama her seferinde aynı muhabbetin dönmesi beni çok sıkmıştı. Ayrıldığımızı bir türlü kabul edemiyordu. Ona katlanabilirim sandım, yanılmışım. Bir an önce bu kulüpten ayrılmalıydım. Demir kapının kolunu tuttum, kendime doğru çektim. Açılmadı, birkaç kere daha denedim. Arkamı döndüm. "Kilitledin mi beni buraya? Böyle miydi senin mükemmel planın?" dedim sinirle. Bana doğru bir iki adım attı.

midye | textingWhere stories live. Discover now